İzmit-Kartepe’de Alman devlet demiryolları şirketi Schenker ile ortak kuracağımız terminal Avrupa’dan gelen trenler için bir nevi kara limanı olacak” dedi
Türkiye’nin en büyük konteyner filosuna sahip Arkas’ın patronu Lucien Arkas İzmir kökenli birçok işadamının aksine İzmir’de ısrarcı olanlardan. İzmir’den çıkmadan, 2 milyar dolar ciro yapan 55 şirketli dev bir holding yarattı. Akdeniz ve Karadeniz’de yapılanmaya 15 yıl önce başladı. Bu coğrafyalarda düzenli hat servisi veren bir armatör haline gelirken 15 ülkede ofis açtı. Son yıllarda adını sanat yatırımlarıyla duymaya başladık. Türk ressamlar ile Batılı ressamlardan topladığı binin üstünde tablosu olan Lucien Arkas, bunların evinin altında ve bahçesinde kurduğu müzede saklıyordu.
Arkas Holding, Fransız Hükümeti’nin kültür ve sanat amaçlı faaliyetlerde kullanılması için bir bölümünü tahsis ettiği Fransız Konsolosluğu İzmir binasını restore etti ve “Arkas Sanat Merkezi” olarak hizmete açtı. Eserler şimdi evden çıkıp peyderpey burada yapılan sergilerde sanatseverlerle buluşuyor.
Lucien Arkas resme düşkün ama “Resim yapma yeteneğim maalesef yok” diyor. “Kayınpederim resim yapardı. Kızım Claire ona çekmiş, Claire’i kıskanıyorum yaptığı şu taş baskı eserlere bakar mısınız?” diyor. Lucien Arkas’ın kıskandığı kızı Claire Arkas, EKAV Vakfı’nın Ritz Carlton Otel’deki galerisi EkavArt Gallery’deki sergisinin açılışına İzmir’den tüm ailesiyle birlikte geldi. Böylece baba kızla bir kenara çekilip röportaj yapma fırsatını yakaladım. (‘Yaşam Arşivi’ adını verdiği sergisi 24 Mayıs’a kadar gezilebilir.)
İzmirli kızlar özgüvenli
Lucien Arkas’a, “Neden İzmir’de ısrar ettiniz?” diye sordum. “E bakın İstanbul’u İzmir kökenliler yönetiyor zaten” diye başlayan sohbetimiz İzmir’in kızlarına kadar uzandı. Arkas, “İzmirliler kızlarını özgüvenli büyütür, bu da bütün duruşlarına yansır” diyor. Çocuklarından ikisi şirkette çalışıyor, Fransa’da eğitim gören Claire ise sanatı seçmiş. Kadınların erkekleri yönetmekte zorlanmasını anlayamadığını söyleyen Arkas, “Ben şirkette erkekleri çok kolay yönetiyorum. Kadınlarda zorlanıyorum. Kadınlar çetrefil düşünüyor, yapacak bir şey yok” diyor. Arkas Holding’in Başkanı Lucien Arkas ve sanatçı kızı Claire sorularımı yanıtladı.
* “Mare nostrum” (bizim deniz) sözünü çok sevdiğinizi biliyoruz. Arkas Holding’in faaliyetleri bağlamında bugün gönül rahatlığıyla, dolu dolu “Mare nostrum” diyebiliyor musunuz?
Akdeniz ve Karadeniz’de yapılanmaya 15 yıl önce başladım. Amacım bu coğrafyalarda düzenli hat servisi veren bir armatör olmak ve acentelik hizmeti vermekti. Bugün 15 ülkede 34 ofisimiz ve 700’ü aşkın çalışanımız var. Arkas olarak öyle bir duruma geldik ki bu coğrafyada iş yapmak isteyen büyük armatörler ortak servis veya işbirliği için bizi arıyor.
Lokomotifini işletmek istiyor
* Arkas’ın, deniz taşımacılığını, hava, kara ve demiryoluyla kombine etmeye yönelik çalışmaları ne aşamada?
Duruma göre bazen denizyolu karayolu, bazen denizyolu demiryolu, bazen deniz-kara ve demiryolunu kombine ederek entegre bir lojistik hizmeti sunuyoruz. Böylece nakliye maliyetlerini düşürmeye çalışıyoruz. Nakliye maliyetlerinin düşmesi yerinde üretimi teşvik eder, sanayiciye destek olur ve gelişimi sağlar, istihdam yaratır. Ben Türkiye’nin geleceğinin Anadolu’nun gelişiminde olduğuna inanıyorum. ‘Arkas Anadolu Projesi’ ile Anadolu’yu demiryolunun avantajını da kullanarak uygun maliyetlerle limanlara ve dünyaya bağlamayı amaçlıyoruz. Böylece oradaki sanayicinin ve üreticinin önünü açmak istiyoruz. 2008 yılından beri demiryolu serbestleşme kanununun çıkmasını bekliyoruz. Çıkınca ne olacak derseniz? Havayollarında serbestleşme çıkınca yaşanan gelişmeler demiryolunda da yaşanacak. Bizim demiryolu taşımacılığı yapan şirketimiz Ar-Gü’nün 700’e yakın vagonu var. Özel sektörde en büyük filo. Vagonlara konteynerleri yüklüyoruz katarı oluşturuyoruz ama lokomotifi TCDD’den bekliyoruz. Kendi işletme hakkımız yok. Serbestleşme kanunu çıkınca lokomotif işletme hakkımız olacak ve lokomotif yatırımı yapacağız. Ben gemi işletiyorum, tır filosu işletiyorum, liman işletiyorum, uçak işletiyorum. Lokomotif ve tren de işletebilirim.
* Anlattığınız bu Anadolu projeniz hakkında detaylı bilgi verir misiniz?
Anadolu Projesi kapsamında Marmaray ile bağlantılı bir şekilde “kara limanları” oluşturmaya başladık. Marmaray tamamlandığında Avrupa ile Asya arasında yük trafiği katlanarak artacak. Biz de hazırlığımız yapıyoruz.
İzmit-Kartepe, Bilecik-Bozüyük ile Konya, Ankara, Gaziantep ile Mersin ve Yenice lojistik merkezilerinde kurulacak terminaller bir nevi “kara limanı” işlevi üstlenecek. İzmit/Kartepe’de 200 dönüm arazimiz var.
Tünel açıldığında dış ülkelerden gelen trenlerin toplanma merkezi olacak. Örneğin Almanya’dan gelen bir katara bu terminallerden yeni yük ilave edilerek Anadolu’nun diğer illerine ve komşu ülkelere doğrudan ulaşım sağlanmış olacak.
Arazi alımlarını tamamladık. Alman devlet demiryolları şirketi Schenker ile ortağız. Onlar da katılacak. Eylül ayı gibi inşaatına başlarız. Aynı şekilde Mersin/Yenice de Anadolu ve Irak için bir toplanma alanı olacak. Anadolu Projesi’ne şimdiye kadar 150 milyon dolar yatırım yaptık. Mersin ve Kocaeli’nde olmak üzere kurmayı planladığımız lojistik merkezlerin toplam arazisi 700 bin metrekare.
Bağ turizmine başlayacak
* Hobi olarak başladığınız şarapçılığı ticari boyutlara taşıdınız. Şarapla ilgili yeni hedefler var mı?
Şarap ilgim uzun zamandır var. Bundan birkaç yıl önce bir dostumun ricasıyla şarap firmasından ufak bir hisse almıştım. Sonra merak ettim ne almışım diye bağa bakmaya gittim. 1.100 dönüm bağ. Türkiye’nin en büyük tek parsel organik bağı, bağa aşık oldum. Üç sene önce, fırsat doğunca çoğunluk hissesini aldım. Amacım tüketicilere uygun fiyatlı güzel şaraplar sunabilmek. Bağımızda mahzen yaptırıyoruz. 4 bin 250 metrekarelik toplam alana sahip mahzenin 700 metrekarelik bölümünün bir tadım alanı olarak kullanmak istiyoruz. Yurtdışında bunun örnekleri çok. Bağ turizminin Ege’de de gelişmesine öncülük etmek istiyoruz. Aynı zamanda Türk şaraplarının yurtdışında tanınmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz.
İçini ‘taşlara’ döküyor
* Bir koleksiyoner olarak kızınızın eserlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Claire bana göre tarzı olan iyi eğitim almış bir ressam. Her sergisinde resimlerinden daha büyük keyif alıyorum. Özellikle litografi
çalışmaları çok zordur fakat başarılı bir şekilde ilerliyor.
* Claire Hanım resimde tarzınızı anlatmanızı istesem. Yeteneğinizi ilk kim fark etti?
İlk resim öğretmenim fark etti. İyi bir eğitim almam için de ailem uygun okulları araştırdı. Önce İsviçre’de Ceruleum Güzel Sanatlar Hazırlık okulunda ve Sierre Güzel Sanatlar Akademisi’nde hazırlık eğitimi aldım. Daha sonra Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam ettim. Burada litografi, gravür, resim eğitimi aldım.
Çevremi gözlemliyor, resimlerimi yaşam alanından seçtiğim estantaneler üzerine kuruyorum. Bu sergide İzmir’de yaşadığım mekanları resmettiğim tablolar da var. Günlük hayatımda düzen konusunu çok önemsemem ama resimlerimde düzen ve kompozisyona önem veriyorum. Çizdiğim mekanlarda ışığın etkisinin, yansımalar ve motiflerin anlatımında önemli bir rolü var. Renk kullanımımda spontane, anlık sezgilerimi ifade eden lekesel bir tarzım var. Litografi (taş baskı) gerçekten zor. Bunun için eşim baskı makineme bazı eklemeler yaptı. İşim biraz daha kolaylaştı.
* Biz sizinle bu röportajı yaparken 15 eseriniz satılmış. Mutlu oldunuz mu, satış sizin için onay mıdır, yoksa çok da önemsemez misiniz o boyutunu?
Satıştan çok beğenilmesi önemli. Satışı bir beğeni olarak değerlendirirseniz tabii ki memnun oldum. Ama birinci amacım satış değil, önceliğim resimlerimde esinlediğim noktaları izleyici ile paylaşabilmek.
* Kendinizi resmettiğiniz tablolarınız da var. Zorlukları var mı?
Kendi portrem her zaman elimin altında olan, ulaşabildiğim en kolay model. Ayrıca hepsi birbirinden farklı oluyor belki bu yüzden kendi portremi yapmak beni sıkmıyor.
Milliyet