Türkiye açısından 2016 yılı hem iç politikada hem de dış politikada oldukça zor ve sıkıntılı geçti. Dış güçler içerideki hain müttefikleriyle, hem iç siyasette yüzlerce kişiyi katledecek kadar ileri gitmeye cüret ederek darbe teşebbüsünde bulundular hem de ekonomiyi içerden kasıtlı ve dış bağlantılı olarak sabote edip bir yandan Türk Lirasının Dolar ve Euro karşısında aşırı değer kaybetmesine diğer yandan turizm ve ihracat gelirlerimizin muazzam şekilde düşmesine neden olmuşlardır.
İç düşmanların hainlikleri konusundaki faaliyetleri sadece Türkiye dâhilinde kalmamıştır. Bu hainler ve faiz lobisi Türkiye’yi sürekli uluslararası kuruluşlara şikâyet etmişler; uluslararası ve uluslar-üstü örgütlerin sürekli Türkiye aleyhinde ekonomik yaptırım ve siyasi kınama kararları almalarını sağlamışlardır. Hatta hıyanetlerini daha da ileri götürerek, sözde bağımsız ve tarafsız (!!!!!!) uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları olan; Fitch Ratings, Standards and Poor's, Moody's, Morgan Stanley, Goldman Sachs gibi uluslararası finansal şirketlere Türkiye’yi “Jurnalleyerek”, kasıtlı olarak Türkiye’nin kredi notunu gerçek değerinden daha düşük göstererek ülkemizin dış piyasalardan daha yüksek faizlerle borçlanmasına ve dış kredi bulmakta zorlanmasına böylece de içerde faizlerin yükselmesiyle büyük miktardaki nakit paralardan çok ciddi oranda faiz geliri elde etmeye çalışmaları ile sonuçlanmıştır. Faizlerin yükselmesi, bireysel tüketicilerle esnaf ve sanatkârlara ve yatırımcı/girişimcilere büyük maddi zararlar vermiştir. Faiz oranlarının tekelci “İstanbul Dukalığının” çıkarları doğrultusunda zorla yükseltilmeye çalışılması ve maksatlı olarak yabancı sermayenin yurtdışına çıkartılması ile yatırımlar ve üretim durmuş, büyüme hızı neredeyse negatife düşmüş, ekonomi daralmış hatta durma noktasına gelmiştir. Dolayısıyla işsizlik oranı da artmıştır. Bütün toplum bundan zarar görmüştür.
Dış Politikada ise “Derin NATO” ya da “Gladio” olarak adlandırılan teşkilatın taşeronluğunda icra edilen; dışarıda Barak Hüseyin Obama Yönetimindeki ABD ve Merkel Yönetimindeki Almanya’nın başını çektiği “Örtülü Operasyonlar” la Türkiye zayıf düşürülerek “Bölünmek” istenmiştir. Söz konusu ülkeler Türkiye’yi bölmek ve Sevr Anlaşmasındaki gibi Anadolu’dan birkaç yapay uydu devletçik çıkartmak isteyen dış mihraklar ile yurtiçinde HDP gibi siyasi partiler, PKK-PYD-KCK ve FETÖ gibi terör örgütleri ile bazı kartel oluşturmuş medya grupları ve bir kısım sermaye/iş çevreleri ile yaptıkları tıpkı 1. Dünya Savaşı sırasındaki “Gizli Anlaşmalar” a benzer illegal ittifaklarla yasal ve meşru Hükümeti devirmeye, kendi menfaatleri doğrultusunda kukla bir yönetim işbaşına getirmek suretiyle T.C. Devletinden Güneydoğu’da Kürdistan, Doğu’da Ermenistan ve Kuzeyde Rum Pontuslara topraklar vererek suni devletçikler oluşturma projesini yürürlüğe sokmuşlardır.
İlk olarak 20 senedir ABD’ de CIA’nin emir ve komutası altında yaşayıp faaliyetlerini sürdüren aslen Erzurumlu gregoryan-ortodox’luktan mühtedi, ilkokul mezunu imam FETO taşeronluğunda askeri darbe teşebbüsünde bulunulmuştur. Ancak Türk Milleti aynen Kurtuluş Savaşında olduğu gibi 15 Temmuz 2016 gecesi dış mihrakların planladığı dış ve iç taşeronlarla, vatan hainlerinin yürürlüğe koymaya çalıştığı katliam gibi askeri darbeyi canlarını feda etme pahasına önlemiştir. 2. Olarak ise Osmanlı’nın Orta-Doğu topraklarını İngiltere ve Fransa arasında paylaştıran meş’um gizli anlaşma Sykes-Picot’un 100. Yılında yeni bir gizli anlaşma, Obama ABD’ si ile Almanya arasında yapılarak icraata konulmuştur.
Bu kapsamda Türkiye’nin komşu ülkeleri olan Rusya Federasyonu ve İran’ la arası çeşitli komplolarla bozulmuş, Rus askeri uçağı Türk jetlerince düşürttürülerek Türkiye ve Rusya arasında savaş çıkması tahrik edilmiştir. Aynı zamanda Türkiye’ye yapılmak istendiği gibi Türkiye’nin Güney komşuları ve eski vilayetleri olan Irak 3, Suriye ise 5 ayrı nüfuz ve siyasal iktidar bölgesine bölünerek, merkezi hükümetleri istikrarsızlaştırılmıştır. Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki bu istikrarsızlaştırma politikaları sonucu oluşan otorite boşlukları (vakum), İŞİD-DEAŞ, PKK-PYD vb. gibi onlarca terör örgütünün buralarda otorite kurmalarına vesile olmuştur. Bu uluslararası terör örgütleri ülkemize sınırdaş olan bölgelerde barınarak petrol kaynaklarının işletilmesi, sınır ticareti kaçakçılığı, uyuşturucu, silah, insan kaçakçılığı ve haraç alma gibi yöntemler ile ayrıca Alman ve ABD gizli servislerinin para ve silah yardımları ile çok güçlenip, zenginleşmişlerdir. Hemen Güney sınırımızın yanı başındaki bu illegal uluslararası terör yapılanmaları, ülkemize ABD ve Alman istihbarat servislerinin lojistik destekleri ile sızarak onlarca terör eylemi gerçekleştirmiş, binlerce asker-polis ve sivil vatandaşımızın katledilmelerine neden olmuştur.
2017 yılında Türk Dış Politikasında bütün yukarıda saydığımız sözde müttefiklerimiz (!!!!!!) olan ABD, Almanya ve diğer AB ülkelerine karşı yeni bir dış politika stratejisi ve istikameti tespit edilip yürürlüğe konulacağının güçlü sinyalleri 2016 sonbaharından itibaren Hükümetimiz tarafından verilmeye başlanmıştır. Şu anda öncelikli konu iç politikada “Anayasa Değişikliği” olduğu için bütün dikkatler bu konu üzerinde odaklanmış, dış politika şimdilik 2. Plana bırakılmıştır. Ancak Nisan ayında anayasa değişikliği referandumla karara bağlandıktan sonra bundan sonra yeni dış politika stratejimiz derhal yürürlüğe konulacaktır.
Bu satırların yazarı tarafından ilk defa formüle edilen ve Türk Hariciye literatürüne dâhil edilerek müteaddit defalar çeşitli yazılarımda bahsi geçen Türk Dış Politikasındaki (TDP) 3 ana eksen olan:
AB 1 ( AVRUPA BİRLİĞİ – Batı )
AB 2 ( AVRASYA BİRLİĞİ – Doğu/Kuzey Doğu )
AB3 ( ARAP BİRLİĞİ – Güney )
eksenli dış politikada; yaklaşık 200 senedir birinci önceliğimizi oluşturan Batı (Uluslararası İlişkiler literatüründe geniş anlamda, Kuzey Amerika ve Avrupa olarak tanımlanmaktadır) ile ittifak kurmak, yani AB 1 Stratejisini tamamen terk ederek; zaten 15 senelik AK Parti iktidarında büyük bir ivme kazanmış olan Petrol zengini Sünni Müslüman Arap Devletleri ile ekonomik-ticari-siyasi ve askeri ilişkilerin geliştirilmesi stratejisi olan AB 3 politikasını muhafaza edeceğini ve hatta daha da geliştirerek bunun üzerine esas Türk Dış Politikası’nı; başta Rusya Federasyonu ve İran olmak üzere Kafkasya ve Orta-Asya Türk Cumhuriyetleri ve hatta Çin Halk Cumhuriyeti ile AB benzeri bir ekonomik ve siyasi entegrasyon ve NATO benzeri bir askeri ittifak oluşturmak olan AB 2 politikasına dayandıracağını ve yeni Türk Dış Politikasında eksenin Batıdan Doğu’ya kayacağını öngörmek herhalde isabetli bir tahmin olacaktır.
Doç. Dr. Uğur ÖZGÖKER
AREL ÜNİVERSİTESİ İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve ARELUSAM Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdür Yrd.
DMW- ULUSLARARASI DİPLOMATLAR BİRLİĞİ Yönetim Kurulu Üyesi.
TÜRDER - TÜKETİCİNİN VE REKABETİN KORUNMASI DERNEĞİ Genel Başkanı
KIBRIS KÜLTÜR VE EĞİTİM DERNEĞİ Genel Başkanı.
TÜRK - KUZEY KIBRIS TÜRK TİCARET ODASI Yönetim Kurulu Başkanı.
DENİZ KÜLTÜRÜ DERNEĞİ Genel Sekreteri.
BÜYÜKÇEKMECE ÇEVRE - KÜLTÜR VE TURİZM DERNEĞİ Kurucusu ve Yönetim Kurulu Üyesi.
FENERBAHÇE DÜŞÜNCE KURULU Başkanı
TODGEP–Toplumsal Değişim ve Gelişim Platformu Derneği Kurucusu ve Yönetim Kurulu Üyesi
TÜRKİYE - AVRUPA VAKFI Yönetim Kurulu Üyesi.
REVAK Rekabet Kurumu Vakfı Kurucusu ve Başkan Vekili.
MARMARA GRUBU STRATEJİK VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI Mütevelli Heyet ve Akademik Konsey Üyesi.
EGD - Ekonomi Gazetecileri Derneği Kıbrıs Temsilcisi.
KIBRIS AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ Mütevelli Heyet Üyesi.