İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş geçen gün yaptığı bir basın toplantısıyla İstanbul Boğazı?na 11 marina kurulacağını kamuoyuna duyurmuştu. Sayın Topbaş?ın bu açıklaması bazı STK?lar ve ulusal medya tarafından şöyle değerlendirildi: ?Sahil kesimi, önce inşaat alanına, ardından da ?yasak bölge?ye döner. Bu uygulama, yarımada niteliğindeki İstanbul'u, halkının denizi göremediği tek kent haline getirir. Topbaş, bu uyarıları ısrarla görmezden geliyor. Kentin orta yerine saplayacakları 11 marina hançeri ile İstanbul, yaşanacak bir yer olmaktan iyice uzaklaşıyor?. İşte bu grup tepkisini böyle dile getirirken, bir başka görüş ise; ?Marinalar bir metropolün pırlanta gerdanlığı, incisi, çok önemli ve vazgeçilmez aksesuarlarıdır. Gerek görüntü açısından, gerekse ekonomik, girdiler açısından büyük bir potansiyeldir. Ayrıca deniz kültürü ve yatlara sahip olanların o şehre katkıları çok büyük kültürel kazançtır. Dünyanın en zengin iş adamlarının mega yatlarının demirleyeceği İstanbul marinaları Türk toplumuna ayrı bir vizyon kazandıracaktır? şeklinde dile getirildi. Doğrusunu söylemek gerekirse, Sayın Topbaş?ın bu 11 marinayı İstanbul Boğazı?ndaki deniz trafiğini de dikkate aldığımızda nereye yapacağı merak konusu. Bu yerlere ilişkin herhangi bilimsel bir çalışma yapıldı mı? Denizcilik Müsteşarlığı?ndan, dünyada rüştünü ispatlamış Deniz Ticaret Odası?ndan herhangi bir görüş alındı mı? Özellikle İstanbul?un bir deniz şehri olduğunu düşündüğümüzde, bir şehir planlaması yapılırken Deniz Ticaret Odası?nın da bu çalışmalara dahil edilmesi gerekmez mi? Diyelim ki; başkanın canı sıkıldı Kız Kulesi?ni yıkıp yerine marina yapacağım, Kadıköy?de Haydarpaşa Limanı?nın karşısına da balık çiftliği kuracağım derse bu doğru olur mu? Ya da Saraçhane?de belediye binasının önünü kamuya açık bir otopark yapsak, doğru olur mu? Kuşkusuz denizcilik sektörünün tüm dinamikleriyle; yani yük ve yolcu taşımacılığından, limancılık faaliyetlerine, gemi inşası ve tersanecilik hizmetlerinden deniz turizminin aslan payını oluşturan kruvaziyer turizmine, marina işletmeciliğinden yat işletmeciliğine, yat yapım ve imalat sektöründen dalış turizmine, su sporları ve balıkçılığıyla ülkemizin lokomotif sektörlerinden biri olması tartışılmaz bir gerçektir. Ama bunları bir plan dahilinde yapamazsak, 300 bin kilometre kare civarındaki kara sularımızı, 8333 kilo metre sahil şeridimizi kullanılamaz hale getirmenin çok da zor olmayacağı kanısındayım.Bunun için de biran önce yılan hikayesine dönen, bütün kesimlerin üzerinde anlaştığı kıyı master planının hemen hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu kadar önemli sahil şeridine sahip bir ülkenin, bir kıyı master planının olmaması büyük bir eksikliktir. Kıyılarımızın yanlış ve gelişigüzel kullanılmasının önlenmesi, ekonomik potansiyelinin planlı ve sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için, ilgili tüm birimlerin katılımıyla, kıyı master planının hazırlanmasına yönelik çalışmaların hızla başlatılmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Böyle bir planlama içinde, tarihî ve kültürel değerler, yeni limanlar, tersane bölgeleri, turizm bölgeleri, balık çiftlikleri, marinalar, kruvaziyer limanlar ve sanayi tesislerinin de planlanması büyük önem taşımaktadır. Denizcilik sektörünün gelişmesinde büyük emeği olan değerli bürokratımız Sayın İsmet Yılmaz?ın bu konudaki hassasiyetini de biliyoruz. Kültür ve Turizm bakanlığına müsteşar olması ile birlikte bu çalışmaları dikkatle takip ettiğinden, denizcilik sektöründeki başarısını orada da sürdüreceğinden herhangi bir kuşkumuz yoktur. Bu planlamalar bir an önce yapılmadığı taktirde, kafası bozulan istediği yere marina da kurar, Kayseri?ye liman da. Ya da ikinci bir öneri; gelin şu Marmara Denizi?ni dolduralım, nasıl olsa kirlilikten can çekişiyor. 20 tane otoban yapıp, üzerine de yüzlerce gökdelen kuralım, sorunu da böylece kökünden halledelim. Ne dersiniz? (!)