Sektörün ihtiyaçlarını biliyor ve çözüyoruz
Ünsped Genel Müdür Yardımcısı Ümit Büyükkoyuncu ile önce gümrük müşavirliğinin dışında, lojistik, hem iç nakliye hem depolama gibi pek çok alanda hizmet veren Ünsped’i konuştuk. Sonrasında ise sohbetimize denizi, deniz kültürünü ve İstanbul’u kattık.
Öncelikle Ünsped’i ve sizin Ünsped’le başlayan yolculuğunuzu öğrenebilir miyiz?
Ünsped, 1981’de kuruldu. Ben 1990 yılında şirketimize katıldım. Katıldığım tarihte yaklaşık 50 çalışan vardı. Bugüne kıyasla çok küçük bir şirkettik. Bilgisayar dediğimiz; o güzelim, harika teknoloji yoktu ve bizler daktilo ile işlem yapıyorduk. Çok fazla bürokrasi vardı. Kota belgelerinden tutun da serbest ihracat beyannamelerine varıncaya kadar… Ve bunların hepsini daktiloyla yazdığımız dönemlerden bahsediyorum. Şirket olarak akşamları hep bir çatı altında toplanıp, bütün işlerimizi tamamlayıp, ertesi gün tekrar koşarak işimize gelen azimle çalışan güzel bir ekiptik. Hala o dönemden çalışan arkadaşlarımız var. Ben 22 yıldır Ünsped’deyim, bünyemizde 25 yıllık arkadaşlarımız var. Personel anlamında çok fazla sirkülasyon yoktu. Bunun da getirisi olsa gerek yavaş yavaş sığamaz olduk kabımıza. Gelişim bağlamında en büyük hızı 1997 yılında yakaladık. 97 yılında ISO Belgesi’ni aldık. Çok heyecanlı, çok güzel bir çalışmaydı. Yaklaşık altı aylık sıkı bir süreçten sonra bu belgeyi almaya hak kazandık. Bu belgeden sonra kurumsallaşma alanında hızlı ve önemli adımlar attığımıza inanıyorum. Organizasyon şemamız, görev tanımlarımız oluşmuştu. Herkes yaptığı görevi de konumunu da bilir hale geldi. Böylece yavaş yavaş ilerlemeye başladık. “Nereye geldik?” dersek şu anda Türkiye çapında 32 tane şube ve bin 200’ü aşkın çalışanımızla hizmet veriyoruz. Manüel olarak müdahale edilemeyen barkotlu sistemle iş takip süreçleri tamamlanmakta her adımda firmalarımız elektronik ve şeffaf bir şekilde bilgilendirilmekte, aynı zamanda gelecekte ki ihtiyaçları bugünden belirleyip gerekli çalışmaları yaparak yarınlara hazır bir alt yapı oluşturan firmamız bu özellikleri sayesinde www.ebirlik.org adresinde de yayımlandığı gibi son yedi yıldır sektörde Türkiye lideridir.
Peki, Ünsped’in verdiği hizmetler neler?
Gümrük müşavirliğinin haricinde lojistik anlamda da hizmet veriyoruz. Hem iç nakliye hem depolama. Aynı zamanda hukuk müşavirliği ve danışmanlığa kadar her alanda müşterilerimize yardımcı oluyoruz. Sektörün ihtiyaçlarını, müşteri beklentileri çerçevesinde çözümlüyoruz. Lojistik her geçen gün gelişen bir sektör. Özellikle yabancı firmalar sadece gümrükleme hizmetini istemiyorlar aynı zamanda eşyaların nakliye ve depolamasını da istiyorlar. Müşterilerimizin isteklerini de dikkate alarak ilerliyoruz.
Hizmet verdiğiniz sektörleri ve bu sektörler arasında denizciliğin payını öğrenebilir miyiz?
Başta deri, tekstil ve konfeksiyon gelmekte. Geçmişten beri bizde bu sektörler ağırlıklıydı. Sonrasında otomotiv, gıda, kimyevi, metal, elektronik ve ilaç sektörü de yer almaya başladı. Çok yoğun bir şekilde birçok ilaç firmasıyla çalışmaktayız. Aynı zamanda yan sanayi, otomotiv, bilişim sektörleriyle de iş ortaklığımız vardır. Ama en çok hangi sektör bünyenizde derseniz: tekstil ve konfeksiyon yoğunlukta.
Denizcilik sektörüne gelirsek; İDO ve İzmir Gemi Söküm Derneği’ne bağlı tüm şirketlerle çalışıyoruz. Aynı zamanda gemilerin ihtiyacı olan boya maddesinin temininde sektöründe lideri olan boya firmalarıyla da çalışıyoruz. Limanlara gelen ya da hiç limanlarımıza uğramadan transit geçen deniz taşıtlarına ihtiyaçları olan ürünlerin teminini sağlayan ihrakiye dediğimiz işlemlerini de yoğun bir şekilde gerçekleştiriyoruz
Gelelim Ümit Büyükkoyuncu’nun denizle olan bağına…
Tatillerimizde tercihimizi denizden yana kullanıyoruz. Çünkü İstanbul’da doğmuş ve büyümüşseniz gözünüzü açmış ve maviyi görmüşsünüzdür. Denize bağımlıyım diyebilirim. Profesyonel bir yüzücü olmasam da yüzmeyi severim. Ünsped’de kalabalık bir ekip olarak çalışıyoruz ve çalışanlarımız da tatillerini yazdan yana kullanmak istiyor. Yaz aylarında tercih edilmesinin nedeni deniz tatili olmasıdır. Kolay kolay kimse kış ayında dağa çıkıp kayak yapayım diye hayal kurmuyor, yaz gelse de denize girsek bol bol yüzsek diye hayal kuruyor.
Doğma büyüme İstanbul’lusunuz. O dönemden bu yana İstanbul’un yaşadığı değişimi nasıl tarif edersiniz?
Evim Anadolu Yakası’nda işim de Avrupa Yakası’nda olduğu için 22 yıl boyunca şehrimizin incisi Boğaz’dan geçtim. 90’lı yılların başında Avrupa’dan Anadolu’ya geçişte trafik köprü girişinde tıkanmaya başlıyordu. 91 yılından sonra trafik yavaş yavaş çoğalmaya başladı ve şimdiler de trafik Haliç’ten itibaren yoğunlaşıyor. Trafik, kalabalık, gürültü kirliliği en çok ah çektiğim hususlar oldu ama İstanbul’u çok seviyoruz, ayrılamıyoruz. Büyülü bir şehir, nereye gitsem İstanbul’u arıyorum yine de.
Denizle ilk buluşmanızı hatırlıyor musunuz?
Çok küçüktüm tabi ama hatırlıyorum. İlk Ege sahillerin de babam sayesinde denize girebilmiştim, ilkokul çağlarındaydım. Biz çok fazla Akçay’a giderdik. Aynı zamanda Ayvalık’ta da evimiz var, doğa harikası bir yer. Sağınızda yeşil-mavi, solunuzda yeşil-mavi. Yüzmeyi de severim ama dalış yapmayı çok daha fazla seviyorum. Babamdan öğrendiğim dalış tekniğiyle dalıyorum. Vaktim olsa aletli dalış yapmayı çok isterdim.
Uluslararası bir şirket olmanız sebebiyle bir çok ülkeyi görme imkana oldukça fazla sahipsiniz. Özellikle medeniyetlerini denizde kurmuş İngiltere, Yunanistan gibi ülkelerle kıyasladığımızda
Türkiye yeterince denizden faydalanabiliyor mu?
Tabi ki çok daha fazla faydalanabilir. Bu konuda yeni yeni adımlar atılıyor. En büyük özelliğimiz dünya da tek olan Asya ve Avrupa’yı birleştiren Boğaz’a sahip olmamız. Ülkemizin en güzel yanlarından bir tanesi de bu ve bence daha verimli kullanılabilir. Mesela İstanbul’un trafiğini azaltmak için denizimiz kullanılabilir. Örneğin Sirkeci-Harem arasındaki arabalı vapur seferi arttırılabilir hatta Bakırköy-Bostancı limanlarına da bu sefer eklenebilir. 1996 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam bir gün İstanbul’da nedenini şu an pek anımsayamadığım ciddi bir trafik yoğunluğu yaşamıştık tüm radyolar ve televizyonlar bu yoğunluktan bahsediyordu tabii o tarihler de trafik konusunda bilgi alabildiğimiz tek adresti şimdilerde bilgilendirmeler daha elektronik daha kuvvetli. Akşam Avrupa’dan Anadolu’ya geçiş için Sirkeci-Harem vapurunu tavsiye ettiler. Bende sahile indim uzun kuyruk nihayetinde limana yanaşan son vapura bineceğimi hayal ederken sıra en son bana geldiğinde vapurun limitinin dolduğunu bildirdiler vapurun kapaklarını tam kapatıyorlardı ısrarla rica ettim aracım ufaktı bir iki aracın ilerlemesi ile sığacağını iddia ettim aynen öyle de oldu. O gün hem aracımın ufak olması hem de şehrimiz de araçlı deniz ulaşımı olduğu için şükür ettiğimi hiçbir zaman unutamam. Demek istediğim bu seferler ne kadar yoğun olur ise o kadar faydalı olacağı düşüncesindeyim.
Peki, ya deniz kültürümüz… Sizce bunu geliştirmek için neler yapabiliriz?
Bu bence eğitim. İlkokul çağlarında başlıyor. Daha küçük yaşlarda verilmesi gerekiyor. Mesela çocuklar yüzmekten ilk önce korkuyor. Bu korkuyu yenmek için bile o dönemlerde birtakım şeyler yapıp, denizi sevdirmeliyiz. Özel okullarda öğrenim gören çocuklar havuz sayesinde yüzmeyi öğrenebiliyor ama devlet okullarında böyle bir imkan maalesef yok. Bunların geliştirilmesi önemli. Devlet okulları ile kulüpler (Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi) anlaşabilirler.
Sizce ülkemizdeki kurumsallaşmış firmalarımız bu hususta neler yapabilir?
İstanbul’da yaşayıp da denizi görmemiş çocuklarımızın olması demek herhalde tek bir semtte yaşayıp o semtten dışarı çıkmıyor anlamına gelmekte. Ünsped olarak bizimde bu husus düşünüp, değerlendirip, neler yapabilirizi bulmamız gerekir. Öncelikle okullarımızda bu konuda eğitim olması lazım. Tarihi değerlerimizi çocuklarımıza gösteriyor muyuz? Mesela Topkapı, Ayasofya, Galata Kulesi gibi yerlerimize geziler düzenlense bile çocuklarımız denizi en azından görebilme fırsatına sahip olacaklar. Eğitim dört duvar arasında veriliyorsa, çocuklarımız ne yapsın ki! Hem tarihi kültürümüz hem de denizlerimiz çocuklarımız gözünde çok daha cazip hale getirilebilinir. Bu konuda en başta okullarımıza ve öğretmenlerimize çok fazla görev düşüyor. Bizim gibi kurumsal firmalarda bu konuya ön ayak olabilir; geziler düzenleyebilir, bir takım projeler geliştirebiliriz. Tam anlamıyla kurumsal firmalar ne kadar tamamlayabilir ki bu eksikliği? Her şeyin başı eğitim bu bir ders olmalı.
Deniz kirliliğine gelirsek…
Denizlerdeki zenginliklerimize neler oluyor, önce buna bir bakmak lazım. Firmaların, fabrikaların sosyal sorumluluklarının ön planda olması lazım. Artık denizlerimizde hamsi bile azalmış. Deniz kirliliğine sebebiyette sanayi ağırlıktaysa, belediyeler denetimlerini arttırmaları hatta belediyelerin denetimine de gerek kalmadan sanayicilerimizin bu konuda duyarlı olmaları gelecekti nesillerine temiz bir ülke bırakmak için arıtma tesisleri v.s tedbirleri almaları gerektiği düşüncesindeyim. Şayet bugüne kadar alınan tedbirler yeterli değilse bundan sonrası ve alınması gereken tedbirler üzerinde düşünmek ve karar vermek gerekli.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.