1. YAZARLAR

  2. COŞKUN ARAL

  3. Şanlıurfa’nın Kaybolan Siyah Gülleri
COŞKUN ARAL

COŞKUN ARAL

Yazarın Tüm Yazıları >

Şanlıurfa’nın Kaybolan Siyah Gülleri

A+A-

Bir zamanlar pencereleri süsleyen siyah güller yok, sümbüller kayıp; portakal çiçekleri kokmuyor; eski Halfeti, mezarına ziyaretçilerini bekliyor. Pencerelerden umutla bakan gözler şimdi uzakta, taş duvarlardan sızan mavi Fırat, sadece rüyalarında, geçmişleri ise suların altında. Halfeti, Fırat’ın ne ilk, ne de son kurbanı. Sular altındaki Halfeti’den uzakta, bu defa Urfa’nın kuru topraklarında bambaşka bir arkeolojik keşif filizleniyor. Bu bölge hakkındaki yeni bulgular; tarih kitaplarında okuduklarımızı değiştireceğe benziyor. Göbeklitepe’deki her kazı, farklı bir iddiayı da beraberinde getiriyor. Yazarımız Coşkun Aral bu kez Urfa topraklarında tarihin izlerini objektifine alıyor.

 

Urfa ve Antep arasında kalan Halfeti bugün sessiz. Suların hâkimiyeti Halfeti’yi yapayalnız bırakmış. Bu yalnızlıklar ülkesi bir önceki hayatına hasret. Yeniden diriliş belki yüzlerce yıl alacak; onu yutan sular, hayatını aldığı gibi, bir gün hayat verecek belki de. Birbirlerini delice seven Halil ile Fatma’nın kendilerini attığı bu azgın suların beslediği efsaneler, şimdi konuşmuyor. Sular aksa da, zaman durmuş. Halfeti’nin kurtulma umudu yok, modern dünya Halfeti’yi gözden çıkarmış. Birecik Barajı’nın suları altında kalan Halfeti’deki Savaşan Köyü, artık ölü. Sudan mezarının içinde hapis.

 

Bir zamanlar pencereleri süsleyen siyah güller yok, sümbüller kayıp; portakal çiçekleri kokmuyor; eski Halfeti, mezarına ziyaretçilerini bekliyor. Pencerelerden umutla bakan gözler şimdi uzakta, taş duvarlardan sızan mavi Fırat, sadece rüyalarında, geçmişleri ise suların altında. Halfeti, Fırat’ın ne ilk, ne de son kurbanı. Bir zamanlar ortasından aktığı bu kıyılarda yeşeren güzellikler, şimdi sular altında. Zaman, burada yaraları sarmamış, onları derinleştirmiş. Bir gün sular ters akarsa Halfeti’nin yüzü gülecek. Masallardaki gibi bir son, onu sevindirecek. Sular altındaki Halfeti’den uzakta, bu defa Urfa’nın kuru topraklarında bambaşka bir arkeolojik keşif filizleniyor. 1995 yılında başlayan kazı çalışmaları, bugün hâlâ sürmekte. Urfa sular altındaki Halfeti’den sonra, bilim insanlarını yeniden sevindireceğe benziyor.

 

Şaşırtan Keşif: Göbeklitepe

İnsanoğlunun çok tanrılı döneme ait ilk tapınağı, MÖ 5.000 yılına tekabül eden, Malta Adası’ndaki tapınak olarak biliniyordu. Ta ki Şanlıurfa’daki eşsiz keşif yapılana dek! Şanlıurfa il merkezinin 15 km. güneydoğusunda yer alan Göbeklitepe, adını bölgede bulunan taş yatır mezardan almakta. Bölge ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinin karma projesinde gerçekleştirilen yüzey araştırmasında keşfedilmiş. Bu yerleşiminin tespiti ile ilk tapınağın günümüzden 11.000 yıl öncesinde inşa edilen, “Göbeklitepe” olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmış. Bu bölge hakkındaki yeni bulgular; tarih kitaplarında okuduklarımızı değiştireceğe benziyor. Yıllardır süren araştırmalar ve arkeologları şaşırtan veriler, bu savı doğrular nitelikte.

 

Göbeklitepe, diğer Neolitik Dönem yerleşim yerlerinde olduğu gibi su kenarı, vadi ya da ovada olmayıp, Harran Ovası’nı kuzeyde sınırlayan bir yükselti üzerinde bulunuyor. 300 m. çapında ve 15 m. yüksekliğindeki Neolitik Dönem’in ilk evrelerine ait Göbeklitepe’de bulunan kireçtaşı bloklar, bölgenin bir mezarlık olduğu ihtimalini de kuvvetlendiriyor. 11 bin yıllık olduğu tespit edilen tapınaklar, avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçebe toplulukların; tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği tezini de çürütüyor. Araştırmalar sonucu; söz konusu tapınakları inşa edenlerin; çanak çömlek kullanmayı bilmediği anlaşılmış.

 

Göbeklitepe’deki kazılarda; 11.000 yıl önce yaşamış insanların inançlarına dair ipuçları veren; kafası olmayan insan kabartması, erkek heykeller gibi bulgulara rastlanmış. Bölge üzerinde yapılan jeomanyetik taramalarda çapları 15 ile 25 metreye varan, daire biçimli 20 alan tespit edilmiş ve dört yapı katı ortaya çıkarılmış.

 

Göbeklitepe, bugün “teknolojinin” kısmen ayak basabildiği bir yer. Araştırmacılar; tarih öncesini, buldukları yapıları tahrip etmeden; yeniden canlandırabilmek için sabırla çalışıyorlar. Şimdiye kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda, Göbeklitepe’de 4 tabaka açığa çıkartılmış. En üstteki 1. tabaka, tarım yapılan yüzey dolgusu olup, geriye kalan 3 tabaka ise çanak çömleksiz Neolitik Dönem’e tarihlendiriliyor. Arkeoloji dünyasının kalbi bugün hâlâ Şanlıurfa-Göbeklitepe’de atıyor denilebilir. Harran Ovası’nda yer alan tapınaklardan sekizi gün yüzüne çıkarılmış durumda, ama toprak altında 16 yapı daha olduğu biliniyor. Ayrıca Göbeklitepe, bilinen en eski heykel atölyesinin de evsahibi.

 

Cennetin Bahçesi Göbeklitepe mi?

Kazılarda ortaya atılan en çarpıcı iddiaysa Adem ve Havva’nın yasak elmayı dişlediği ‘Cennet Bahçesi’nin Göbeklitepe’de olabileceği. Araştırmacıların bazıları; İncil’de geçen Cennet Bahçesi’nin Göbeklitepe’nin ta kendi olabileceğini düşünüyor. Uzun zamandır gerçekleşen en önemli arkeolojik buluş olarak nitelendirilen Göbeklitepe kazılarında, sadece Nil Nehri ile Şanlıurfa’nın Birecik İlçesi’nde yaşayan ve nesli tükenmekte olan kelaynak, kertenkele gibi hayvanların kabartmaları bulunmuş. Dinsel bir merkez olduğu yönünde genel kanıya varılan Göbeklitepe’de; özellikle Yontma Taş Devri aletlerine; çanak çömleksiz Neolitik Çağ’ın ilk ve orta evresine ait olduğu düşünülen bulgulara rastlanmış. Günümüzden 11.000 yıl önce inşa edilmiş olan bu mimari harikasının en ilkel araçlarla çalışan avcı-toplayıcı insanların eseri olması şaşırtıcı.

 

Göbeklitepe’deki her kazı, farklı bir iddiayı da beraberinde getiriyor. Kimi araştırmacılar; Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasından sonra burada toprağı işlemeye başladığını ve ilk tarımın da burada yapıldığını savunuyor. Sanatçıların, yüzyıllardır resmettiği, “efsane mi gerçek mi” olduğu tartışılan, “Adem’in saklı cenneti”nin Türkiye’nin doğusunda olabileceği fikri heyecan verici. Göbeklitepe günümüze dek saklı kalmış mimari bir miras. Bu mimari yapıların yanı sıra, insanlığa kalan “manevi” bir miras daha var. Dilekler gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin; bugün Göbeklitepe hâlâ bir inanç merkezi konumunda. Öyle ki, dilekleri olanlar buraya geliyor. Göbeklitepe hâlâ toprağın, medeniyetlere dair ürün verdiği ve arkeologların keşfetmekten kendilerini alıkoyamadıkları bir açık hava müzesi. Bu tarihi keşfetmek kadar, koruyabilmek de önemli.

Bu yazı toplam 2740 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.