1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Sait Faik Abasıyanık ve satırlarındaki deniz kokusu
Sait Faik Abasıyanık ve satırlarındaki deniz kokusu

Sait Faik Abasıyanık ve satırlarındaki deniz kokusu

Ölümünün 60.yılında Sait Faik Abasıyanık ve onun deniz tutkusu üzerine bir yazı…

A+A-

Deniz, uçsuz bucaksız koca bir yalnızlık...  Dizginlenemeyecek kadar özgürlük, sonsuz bir huzur kadar mavi, "hangi rüyanın gerçeği" olduğunu bilemeyeceğimiz kadar gizemli... Sait Faik Abasıyanık'ta ona tutku derecesinde bağlı bir yazar...

Hikâyelerinde kendinden bahsetmez Sait Faik; onun kaleminde en büyük tutkusu deniz vardır hep; balıkçılar, balıklar, ada, liman, kıyı manzaraları... Öykülerinin, şiirlerinin satır aralarında deniz kokusunu hissedilir... Onu okudukça boş sokaklara, berduşlara, meyhanelere, denize, en sıradan şeylere dahi farklı bakmaya başlar insan.

Türk öykücülüğünün en büyük ismi Sait Faik, yazılarını entelektüel bir çaba, bir gelenek kaygısı olmadan yalnızca samimiyetle yazmıştır. İstanbul'u çokça işlediği hikâyelerinde; kalabalık semtleri, kenar mahalleleri, balıkçıları, adaları, son derece yalın ve etkileyici bir dille kaleme alır Sait Faik. Yoksul insanları anlattığı yazılarında, "küçük insanlar" diye tabir edilenleri devleştirir adeta. Sadece anlatmakla kalmaz "kahramanları" ile dostluk da kurar.

Annesi, Makbule Hanım'ın "Şatafattan nefret ederdi. Dolabında her şey bulunduğu ve ailevi durumumuz iyi olduğu halde ekseriya başına bir kasket ayağına bir pantolon geçirerek balıkçı arkadaşlarıyla gününü gün ederdi." açıklamalarından, öykülerinin kahramanlarıyla ortak bir hayat yaşadığı da anlaşılır.

Sığınacak Bir Liman: Deniz...

Sait Faik, annesi Makbule Hanım'ın yanında Burgazada'sında yaşardı. Tüm kötülüklerine rağmen çok sevdiği hayattan hep denize, "ada"ya sığınır; onu sığınacağı bir liman olarak görür; her şeyi geride bırakıp, yalnız yalnızlığıyla birlikte, bir balıkçı teknesine atlayıp uzaklaşırdı. Hayatın tüm yalanlarını, hırslarını, korkularını denize bırakır; tüm tabiatla dost olur, konuşurdu.

"Çiçek ve Balık Adlarını Bilmeyen Hikâye Yazamaz"

1954 yılında kendisiyle son röportajlardan birisini yapmış olan Gülen Erdal neden hep denizden bahsettiğini sorar ona:

Gülen Erdal: "Umumiyetle nerede ve nasıl yazarsınız?"

Sait Faik: "Hikaye yazmak için oturduğum hiç vaki değildir. Hikaye yazmak içimden gelmeli ve sonra oturup yazmalıyım. Hikayelerimi ekseri herkesin arasında, bir balıkçı kahvesinde ve evimde gece yarısından sonra annem uyurken yazarım."

Gülen Erdal: "Niçin hep denizden ve balıkçılardan bahsedersiniz?"

Sait Faik: "Adada oturuyorum. Denizi pek çok severim, balıkçıları da öylesine. Balıkçı kahvesine gider otururum. Oraya çeşitli balıkçılar gelir, ben onlarla ahbaplık eder, kayıklarıyla denize çıkar, onları avlamağa çalışırım."

Sait Faik Abasıyanık'ın, "Çiçek ve balık adlarını bilmeyen hikaye yazamaz..." sözleri de deniz tutkusunu dillendirdiği başka bir sözüdür. 

Sait Faik'i Anmak

Sait Faik Burgazada'nın esnafıyla, sarhoşuyla, çocuklarıyla, martısıyla hatta balıklarıyla bile dosttu. Onlarla içer, kavga eder, dertleşirdi... Yazılarının satır aralarına her ne kadar yalnızlık ve hüznü ince ince işlemiş olsa da hayatı ve yaşamayı seviyordu Sait Faik.

Bu yıl, Sait Faik Abasıyanık'ın ölümünün 60. yılı. Şüphesiz ki Sait Faik'i okuyup anlayanlar o'nu anmak için şatafatlı törenlere ihtiyaç olmadığını da anlamıştır. Belki de o'nu en güzel, en yalın, en Sait Faik Abasıyanık’ça anmak; bir kayığa binerek Marmara Denizi'ne açılıp, balık tutarken öykülerini okumaktır. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

virahaber.com

Bu haber toplam 17333 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.