Rus tehditlerine karşı NATO ve AB Türkiye’nin yanında
A+A-
Uluslararası ticaretin ve karşılıklı ekonomik bağımlılığın olduğu yerde “savaş” olmaz, barış, refah ve zenginlik olur. Rusya Federasyonu, SSCB’nin soğuk savaş yıllarında davrandığı gibi davranıp; Türkiye’ye doğalgaz satmayı kesip, Türkiye’den yaş sebze-meyve ve diğer tüketim mallarını ithal etmeyi durdurursa sonu SSCB gibi olur, dağılır.
Putin Rusya’sı yeniden Stalin ve Brejnev SSCB’sinin saldırgan dış politikasını izlemeye başlamıştır. Soğuk savaşın son bulup Berlin Duvarı’nın çöküşünden 25 yıl sonra Suriye ve Irak üzerinden yeniden dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 75’inin bulunduğu Orta Doğu’ya girmektedir. Ayrıca Türkiye ve Estonya’nın hava sahalarını ihlal ederek güya bu ülkeler üzerinden Batı’ya gözdağı vermektedir.
Aslında Rusya, 2. Dünya Savaşı’nı ABD’nin yardımı sayesinde kazanmıştır. Yoksa Alman işgaline uğrayıp, uydu bir devlet haline gelecekti. Bilindiği gibi Yalta Antlaşması’nda ağır hasta olan ve tekerlekli sandalyede gelen ABD Başkanı Roosvelt, ölmeden önce ABD’nin savaş zaferini görmek için Stalin’in her dediğine “evet” demiş ve Rusların üç ay içinde 3,5 milyondan fazla kayıp vermesi ile sonuçlanan Almanlara karşı yaptıkları topyekun saldırıyı teşvik etmiş, ancak savaşın sonunu göremeden ölmüştür. ABD, Roosvelt’in bu tavizleri sonucu Stalin’in bütün Doğu Avrupa’yı işgal etmesini, Kore, Vietnam, Orta Doğu ve Küba’da Rus egemenliği ve komünizm tehdidini bertaraf edebilmek için 45 sene boyunca yüz milyarlarca dolar para harcamış ve Batı dünyası Yalta’nın bedelini çok ağır ödemiştir. Bunun en büyük yükünü ve ızdırabını da Almanya çekmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası önce dört işgal bölgesine ayrılan ve sonra 1949’ta iki ayrı devlete bölünen Almanya; komünizmin çökmesinden sonra 3 Ekim 1990’da Federal Almanya Cumhuriyeti çatısı altında tek bir devlet olarak birleştirilmiştir. Ancak bu süreç kolay olmamıştır. Her iki Almanya da aynı milletten, aynı dilden, aynı dinden, aynı kültürden gelmelerine rağmen, birleşme ancak ayrılmalarından 45 yıl sonra “2+4 Antlaşması” ile iki yıl süren müzakereler sonucunda gerçekleşebilmiştir. Almanya üzerinde hakimiyet hakkı bulunan 2. Dünya Savaşı’nın Galip Devletleri ABD, SSCB (Dağılmasından sonra Rusya Federasyonu), İngiltere ve Fransa ile anlaşılmış, Federal Almanya, Rus askerlerinin eski Doğu Almanya topraklarını boşaltarak Rusya’ya geri dönmeleri ve Rusya’nın Doğu Berlin ve Doğu Almanya toprakları üzerindeki Yalta ve Potsdam antlaşmalarından kaynaklanan egemenlik haklarından vazgeçmesi karşılığında Rusya’ ya yüz milyarlarca mark tazminat ödemiş ve sonunda iki Almanya Silezya ve Pomeranya gibi doğu topraklarını Polonya’ya terk etmek zorunda kalarak birleşebilmişlerdir. Rusya ekonomik olarak 1990’larda iflas ettiği için bütün Doğu Avrupa’dan çekilmek ve SSCB’nin kansız bir şekilde dağılmasına rıza göstermek zorunda kalmıştır.
Bugün aradan 25 yıl geçtikten sonra Rusya, kendi halkını katleden, 4 milyon civarında Suriyelinin ülkelerini terk ederek, Türkiye ve AB ülkelerine göç etmelerine neden olan zalim diktatör Beşer Esad’ a askeri ve siyasi destek vererek, IŞİD’ i bombalıyorum yalanı ile Türkmenleri ve Özgür Suriye Ordusunu bombalayarak Batı’nın büyük tepkisini çekmektedir. En son defalarca uyarılmasına rağmen Suriye’den kalkan bir Rus uçağının Türkiye hava sahasını ihlal etmeyi sürdürmesi üzerine Türkiye tarafından düşürülmesini bahane ederek Suriye ve Ermenistan’a büyük miktarda askeri birlik sevk etmiş, askeri olarak Türkiye’yi nükleer silah kullanmakla tehdit etmiş ve ekonomik olarak da Türkiye’den ithal ettiği gıda ürünleri ve tüketim maddelerinin alımını durdurarak Türkiye’ye ihraç ettiği doğalgazı kesebileceğini beyan etmiştir.
Rus askeri tehdidi bakımından Türkiye’nin korkmasına gerek yoktur. Türkiye, 1949’da kurulan NATO’nun (Kuzey Atlantik Antlaşması Paktı ) 1952’den beri üyesidir. NATO, dünya tarihi bakımından gelmiş geçmiş en başarılı kolektif güvenlik teşkilatıdır. NATO Antlaşması’nın 5. Maddesine göre, 3. bir ülkenin bir NATO üyesi ülkeye karşı yapacağı tehdit, askeri saldırı ile topraklarına ve egemenlik haklarına tecavüz, bugün sayıları 28’ e ulaşan bütün NATO üyelerine karşı yapılmış kabul edilmektedir. Yine bu madde gereğince bütün NATO üyesi ülkeler saldırgan ülkeye topyekun askeri güçle karşılık vermek zorundadırlar. Dolayısıyla Rusya NATO üyesi bir ülkeye askeri saldırı yapmaya veya tehdidinde bulunmaya cesaret edemez. Hele NATO’nun ikinci büyük, Avrupa’nın ise en büyük ordusuna sahip Türkiye’ye askeri bir saldırıyı hiçbir şekilde göze alamaz.
Rus ekonomik tehdidi ve şantajlarına karşı da Türkiye’nin AB ile GB (Gümrük Birliği) Antlaşması vardır. Yani Türkiye’nin malları dünyanın en büyük pazarı olan 28 ülke ve yarım milyar alım gücü yüksek nüfustan oluşan Avrupa pazarına sıfır gümrükle ve kotasız girebilmektedir. Ayrıca Türkiye; Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT), İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) ve eski İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) kurucu ve en etkili üyelerinden biridir. Türkiye, Rusya Federasyonu’ndan ithal ettiği doğalgaza karşı ihraç ettiği birkaç milyar dolarlık malı rahatlıkla bu uluslararası örgütler vasıtasıyla yeni pazarlara satabilir. Rusya yerine, Katar, İsrail, Cezayir ve Nijerya’dan aldığı gaz miktarını artırabilir. Gelecek sene Kıbrıs’ta çıkartılmaya başlanacak doğalgazı çok daha ucuza ve çabuk satın alarak Rus doğalgazına ikame edebilir.
AB; Türkiye ile 1970 yılında imzalanan “Katma Protokol” e ve 1995’te imzalanan “Gümrük Birliği Antlaşması” na, “Türkiye’ nin eski adı RCD ( Regional Cooperation for Development / Türkiye-İran-Pakistan arasında kurulan Kalkınma için Bölgesel İşbirliği Teşkilatı ) olan ECO (Economic Cooperation Organisation Türkiye – İran – Pakistan - Azerbaycan-Türkmenistan – Kazakistan – Özbekistan – Tacikistan - Kırgızistan ve Afganistan’ın tam üye, KKTC’ nin gözlemci üye olduğu İktisadi İşbirliği Örgütü ) kapsamındaki üye ülkelere yapacağı ‘Gümrük İndirimleri’nin AB ile mevcut GB’ye engel teşkil etmeyeceği” şeklinde özel bir madde koydurmuştur. Bu maddeler ile aslında AB ülkelerinin Türkiye üzerinden ECO üyesi Kafkasya ve Orta-Asya Türk Cumhuriyetlerine “Sanayi Mallarını” gümrüksüz veya AB Ortak Gümrük Tarifesinden düşük oranda gümrük vergisi ile satabilmeleri ve İran-Azerbaycan-Kazakistan gibi petrol ve doğalgaz zengini ülkelerle Türkmenistan ve Kırgızistan gibi pamuk ve tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerin “hammaddelerini” ucuz ve kesintisiz olarak tedarik edebilme olanağı sağlanmıştır. Türkiye şimdi AB’nin lehine konulan bu istisnai maddeler sayesinde Rusya’yı “By-Pass” ederek Avrupa ile Avrasya arasında iktisadi bir köprü olabilir.
Bugün devletlerarası veya diğer bir tabirle uluslararası ilişkiler ağırlıklı olarak ekonomik ve ticari ilişkilerdir. Devletler arasındaki ilişkiler yüzyıllar boyu “siyasi” yani diplomatik ilişkiler olmuşlardır. Ancak iki kutuplu sistemin çökmesi ve “Küreselleşmeyle” birlikte devletlerarası ilişkiler ağırlıklı olarak ekonomik ve ticari ilişkiler haline gelmiştir. Dünyada; Ronald Reagan, Margaret Thacher ve Jacques Chirac’la sembolize edilen, ülkemizde Turgut Özal’la başlayan uygulamayla bir devlet başkanı veya başbakan başka bir ülkeye resmi ziyarette bulunurken birkaç diplomatın dışında çok sayıda işadamını da beraber götürerek iki ülke arasında “win-win” yani her iki tarafın da kazandığı siyasi anlaşmaların yanı sıra ekonomik ve ticari işbirlikleri ve anlaşmalar da yapmaktadırlar. Günümüzde ülkeler arasında siyasi ihtilaflar da askeri-siyasi tedbirlerden çok ekonomik ve ticari yaptırımlarla çözümlenmeye çalışılmaktadır. Saddam zamanında Irak’a, Kaddafi zamanında Libya’ya, atom bombası yapma niyetinde olan İran’ a, Gürcistan ve Kırım’ı işgal eden ve Kırım’ı daha sonra ilhak eden Putin Rusya’sına ve atom bombası yapma çabasını bütün uyarı ve ikazlara rağmen sürdüren Kuzey Kore ile Beşer Esad yönetimindeki Suriye’ye karşı uluslararası ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulanmış ve uygulanmaktadır. Böylece uluslararası ticarete katılamayan, hammadde, yarı-mamul ve mamul mallarını satamayan ve ihtiyacı olan hammadde ve diğer ara mallar ile zaruri nihai tüketim mallarını ithal edemeyen kambiyo faaliyetleri ve uluslararası para transferleri kısıtlanan, yurtdışındaki mal varlıkları dondurulan ülkeler büyük ekonomik ve sosyal sıkıntılar çekmekte, telafisi imkansız maddi kayıplara uğrayarak halklarını sefalete sürüklemekte ve sonunda düşmanca tutumlarından vazgeçmek zorunda kalarak uluslararası toplumla uzlaşmaktadırlar.
Bu durumun en çarpıcı örneğini gene Rusya oluşturmaktadır. ABD; 2008’de Gürcistan’ı işgal eden, 2010’da Ukrayna üzerinden Batı Avrupa’ya giden doğalgazın fiyatını fahiş oranda artıran, 2014’ de Kırım’ı ilhak eden ve Ukrayna’nın doğusunda yaşayan Rus azınlığa silah ve lojistik destek vererek isyan çıkarttırıp daha sonra Ukrayna topraklarına Rus askerlerini bölgesel işgal için sokan Rusya’ya karşı çok ağır ekonomik yaptırımlar başlatmıştır. Bunların başında Rusya’nın ihracatının ve GSMH’nın yüzde 90’ını oluşturan doğalgaz ve petrol fiyatlarını kendi kontrolünde bulunan Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, BAE, Bahreyn, Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin petrol ve doğalgaz üretimlerini artırmalarını emrederek ve hatta IŞİD’in yasadışı uluslararası piyasanın çok altında bir fiyatla petrol satışına göz yumarak uluslararası piyasalarda petrol fiyatını 115 dolardan 35 dolara kadar düşürtmesi gelmektedir. Ayrıca Avrupa’nın Rusya yerine Katar, Nijerya, Cezayir ve Norveç gibi alternatif kaynaklardan doğalgaz tedarik etmesini temin etmiştir. Böylece son iki senede Rusya’nın petrol ve doğalgaz fiyatlarının düşmesi ve Avrupa’nın Rusya’ya ambargo uygulaması sonucu kaybı 2 trilyon dolara ulaşmış bulunmaktadır. Rusya’nın Türkiye’ye kafa tutacak hatta tehdit edecek ekonomik gücü kalmamıştır. Geçici olarak birkaç milyar dolar değerinde meyve-sebze ithalini durdurması Türkiye’ye hiçbir şey kaybettirmez, Türkiye o malları AB, Orta Asya veya Orta Doğu’ya rahatlıkla satabilir. Ancak Rus tüketicisi çok mağdur olur, aç kalır.
Son söz olarak, uluslararası ticaretin ve karşılıklı ekonomik bağımlılığın olduğu yerde “savaş” olmaz, barış, refah ve zenginlik olur. Rusya Federasyonu, SSCB’ nin soğuk savaş yıllarında yaptığı gibi davranıp; Türkiye’ye doğalgaz satmayı kesip, Türkiye’den yaş sebze-meyve ve diğer tüketim mallarını ithal etmeyi durdurursa sonu SSCB gibi olur ve SSCB’nin dağılarak 15 bağımsız devletin ortaya çıkması gibi Rusya Federasyonu da dağılır ve çoğu Türk asıllı 20’den fazla yeni devlet Rusya Federasyonu’ndan bağımsızlığını kazanır. Bu durum da, hem Türkiye’nin, hem de Batı’nın çok işine yarar.
Putin Rusya’sı yeniden Stalin ve Brejnev SSCB’sinin saldırgan dış politikasını izlemeye başlamıştır. Soğuk savaşın son bulup Berlin Duvarı’nın çöküşünden 25 yıl sonra Suriye ve Irak üzerinden yeniden dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 75’inin bulunduğu Orta Doğu’ya girmektedir. Ayrıca Türkiye ve Estonya’nın hava sahalarını ihlal ederek güya bu ülkeler üzerinden Batı’ya gözdağı vermektedir.
Aslında Rusya, 2. Dünya Savaşı’nı ABD’nin yardımı sayesinde kazanmıştır. Yoksa Alman işgaline uğrayıp, uydu bir devlet haline gelecekti. Bilindiği gibi Yalta Antlaşması’nda ağır hasta olan ve tekerlekli sandalyede gelen ABD Başkanı Roosvelt, ölmeden önce ABD’nin savaş zaferini görmek için Stalin’in her dediğine “evet” demiş ve Rusların üç ay içinde 3,5 milyondan fazla kayıp vermesi ile sonuçlanan Almanlara karşı yaptıkları topyekun saldırıyı teşvik etmiş, ancak savaşın sonunu göremeden ölmüştür. ABD, Roosvelt’in bu tavizleri sonucu Stalin’in bütün Doğu Avrupa’yı işgal etmesini, Kore, Vietnam, Orta Doğu ve Küba’da Rus egemenliği ve komünizm tehdidini bertaraf edebilmek için 45 sene boyunca yüz milyarlarca dolar para harcamış ve Batı dünyası Yalta’nın bedelini çok ağır ödemiştir. Bunun en büyük yükünü ve ızdırabını da Almanya çekmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası önce dört işgal bölgesine ayrılan ve sonra 1949’ta iki ayrı devlete bölünen Almanya; komünizmin çökmesinden sonra 3 Ekim 1990’da Federal Almanya Cumhuriyeti çatısı altında tek bir devlet olarak birleştirilmiştir. Ancak bu süreç kolay olmamıştır. Her iki Almanya da aynı milletten, aynı dilden, aynı dinden, aynı kültürden gelmelerine rağmen, birleşme ancak ayrılmalarından 45 yıl sonra “2+4 Antlaşması” ile iki yıl süren müzakereler sonucunda gerçekleşebilmiştir. Almanya üzerinde hakimiyet hakkı bulunan 2. Dünya Savaşı’nın Galip Devletleri ABD, SSCB (Dağılmasından sonra Rusya Federasyonu), İngiltere ve Fransa ile anlaşılmış, Federal Almanya, Rus askerlerinin eski Doğu Almanya topraklarını boşaltarak Rusya’ya geri dönmeleri ve Rusya’nın Doğu Berlin ve Doğu Almanya toprakları üzerindeki Yalta ve Potsdam antlaşmalarından kaynaklanan egemenlik haklarından vazgeçmesi karşılığında Rusya’ ya yüz milyarlarca mark tazminat ödemiş ve sonunda iki Almanya Silezya ve Pomeranya gibi doğu topraklarını Polonya’ya terk etmek zorunda kalarak birleşebilmişlerdir. Rusya ekonomik olarak 1990’larda iflas ettiği için bütün Doğu Avrupa’dan çekilmek ve SSCB’nin kansız bir şekilde dağılmasına rıza göstermek zorunda kalmıştır.
Bugün aradan 25 yıl geçtikten sonra Rusya, kendi halkını katleden, 4 milyon civarında Suriyelinin ülkelerini terk ederek, Türkiye ve AB ülkelerine göç etmelerine neden olan zalim diktatör Beşer Esad’ a askeri ve siyasi destek vererek, IŞİD’ i bombalıyorum yalanı ile Türkmenleri ve Özgür Suriye Ordusunu bombalayarak Batı’nın büyük tepkisini çekmektedir. En son defalarca uyarılmasına rağmen Suriye’den kalkan bir Rus uçağının Türkiye hava sahasını ihlal etmeyi sürdürmesi üzerine Türkiye tarafından düşürülmesini bahane ederek Suriye ve Ermenistan’a büyük miktarda askeri birlik sevk etmiş, askeri olarak Türkiye’yi nükleer silah kullanmakla tehdit etmiş ve ekonomik olarak da Türkiye’den ithal ettiği gıda ürünleri ve tüketim maddelerinin alımını durdurarak Türkiye’ye ihraç ettiği doğalgazı kesebileceğini beyan etmiştir.
Rus askeri tehdidi bakımından Türkiye’nin korkmasına gerek yoktur. Türkiye, 1949’da kurulan NATO’nun (Kuzey Atlantik Antlaşması Paktı ) 1952’den beri üyesidir. NATO, dünya tarihi bakımından gelmiş geçmiş en başarılı kolektif güvenlik teşkilatıdır. NATO Antlaşması’nın 5. Maddesine göre, 3. bir ülkenin bir NATO üyesi ülkeye karşı yapacağı tehdit, askeri saldırı ile topraklarına ve egemenlik haklarına tecavüz, bugün sayıları 28’ e ulaşan bütün NATO üyelerine karşı yapılmış kabul edilmektedir. Yine bu madde gereğince bütün NATO üyesi ülkeler saldırgan ülkeye topyekun askeri güçle karşılık vermek zorundadırlar. Dolayısıyla Rusya NATO üyesi bir ülkeye askeri saldırı yapmaya veya tehdidinde bulunmaya cesaret edemez. Hele NATO’nun ikinci büyük, Avrupa’nın ise en büyük ordusuna sahip Türkiye’ye askeri bir saldırıyı hiçbir şekilde göze alamaz.
Rus ekonomik tehdidi ve şantajlarına karşı da Türkiye’nin AB ile GB (Gümrük Birliği) Antlaşması vardır. Yani Türkiye’nin malları dünyanın en büyük pazarı olan 28 ülke ve yarım milyar alım gücü yüksek nüfustan oluşan Avrupa pazarına sıfır gümrükle ve kotasız girebilmektedir. Ayrıca Türkiye; Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT), İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) ve eski İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) kurucu ve en etkili üyelerinden biridir. Türkiye, Rusya Federasyonu’ndan ithal ettiği doğalgaza karşı ihraç ettiği birkaç milyar dolarlık malı rahatlıkla bu uluslararası örgütler vasıtasıyla yeni pazarlara satabilir. Rusya yerine, Katar, İsrail, Cezayir ve Nijerya’dan aldığı gaz miktarını artırabilir. Gelecek sene Kıbrıs’ta çıkartılmaya başlanacak doğalgazı çok daha ucuza ve çabuk satın alarak Rus doğalgazına ikame edebilir.
AB; Türkiye ile 1970 yılında imzalanan “Katma Protokol” e ve 1995’te imzalanan “Gümrük Birliği Antlaşması” na, “Türkiye’ nin eski adı RCD ( Regional Cooperation for Development / Türkiye-İran-Pakistan arasında kurulan Kalkınma için Bölgesel İşbirliği Teşkilatı ) olan ECO (Economic Cooperation Organisation Türkiye – İran – Pakistan - Azerbaycan-Türkmenistan – Kazakistan – Özbekistan – Tacikistan - Kırgızistan ve Afganistan’ın tam üye, KKTC’ nin gözlemci üye olduğu İktisadi İşbirliği Örgütü ) kapsamındaki üye ülkelere yapacağı ‘Gümrük İndirimleri’nin AB ile mevcut GB’ye engel teşkil etmeyeceği” şeklinde özel bir madde koydurmuştur. Bu maddeler ile aslında AB ülkelerinin Türkiye üzerinden ECO üyesi Kafkasya ve Orta-Asya Türk Cumhuriyetlerine “Sanayi Mallarını” gümrüksüz veya AB Ortak Gümrük Tarifesinden düşük oranda gümrük vergisi ile satabilmeleri ve İran-Azerbaycan-Kazakistan gibi petrol ve doğalgaz zengini ülkelerle Türkmenistan ve Kırgızistan gibi pamuk ve tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerin “hammaddelerini” ucuz ve kesintisiz olarak tedarik edebilme olanağı sağlanmıştır. Türkiye şimdi AB’nin lehine konulan bu istisnai maddeler sayesinde Rusya’yı “By-Pass” ederek Avrupa ile Avrasya arasında iktisadi bir köprü olabilir.
Bugün devletlerarası veya diğer bir tabirle uluslararası ilişkiler ağırlıklı olarak ekonomik ve ticari ilişkilerdir. Devletler arasındaki ilişkiler yüzyıllar boyu “siyasi” yani diplomatik ilişkiler olmuşlardır. Ancak iki kutuplu sistemin çökmesi ve “Küreselleşmeyle” birlikte devletlerarası ilişkiler ağırlıklı olarak ekonomik ve ticari ilişkiler haline gelmiştir. Dünyada; Ronald Reagan, Margaret Thacher ve Jacques Chirac’la sembolize edilen, ülkemizde Turgut Özal’la başlayan uygulamayla bir devlet başkanı veya başbakan başka bir ülkeye resmi ziyarette bulunurken birkaç diplomatın dışında çok sayıda işadamını da beraber götürerek iki ülke arasında “win-win” yani her iki tarafın da kazandığı siyasi anlaşmaların yanı sıra ekonomik ve ticari işbirlikleri ve anlaşmalar da yapmaktadırlar. Günümüzde ülkeler arasında siyasi ihtilaflar da askeri-siyasi tedbirlerden çok ekonomik ve ticari yaptırımlarla çözümlenmeye çalışılmaktadır. Saddam zamanında Irak’a, Kaddafi zamanında Libya’ya, atom bombası yapma niyetinde olan İran’ a, Gürcistan ve Kırım’ı işgal eden ve Kırım’ı daha sonra ilhak eden Putin Rusya’sına ve atom bombası yapma çabasını bütün uyarı ve ikazlara rağmen sürdüren Kuzey Kore ile Beşer Esad yönetimindeki Suriye’ye karşı uluslararası ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulanmış ve uygulanmaktadır. Böylece uluslararası ticarete katılamayan, hammadde, yarı-mamul ve mamul mallarını satamayan ve ihtiyacı olan hammadde ve diğer ara mallar ile zaruri nihai tüketim mallarını ithal edemeyen kambiyo faaliyetleri ve uluslararası para transferleri kısıtlanan, yurtdışındaki mal varlıkları dondurulan ülkeler büyük ekonomik ve sosyal sıkıntılar çekmekte, telafisi imkansız maddi kayıplara uğrayarak halklarını sefalete sürüklemekte ve sonunda düşmanca tutumlarından vazgeçmek zorunda kalarak uluslararası toplumla uzlaşmaktadırlar.
Bu durumun en çarpıcı örneğini gene Rusya oluşturmaktadır. ABD; 2008’de Gürcistan’ı işgal eden, 2010’da Ukrayna üzerinden Batı Avrupa’ya giden doğalgazın fiyatını fahiş oranda artıran, 2014’ de Kırım’ı ilhak eden ve Ukrayna’nın doğusunda yaşayan Rus azınlığa silah ve lojistik destek vererek isyan çıkarttırıp daha sonra Ukrayna topraklarına Rus askerlerini bölgesel işgal için sokan Rusya’ya karşı çok ağır ekonomik yaptırımlar başlatmıştır. Bunların başında Rusya’nın ihracatının ve GSMH’nın yüzde 90’ını oluşturan doğalgaz ve petrol fiyatlarını kendi kontrolünde bulunan Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, BAE, Bahreyn, Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin petrol ve doğalgaz üretimlerini artırmalarını emrederek ve hatta IŞİD’in yasadışı uluslararası piyasanın çok altında bir fiyatla petrol satışına göz yumarak uluslararası piyasalarda petrol fiyatını 115 dolardan 35 dolara kadar düşürtmesi gelmektedir. Ayrıca Avrupa’nın Rusya yerine Katar, Nijerya, Cezayir ve Norveç gibi alternatif kaynaklardan doğalgaz tedarik etmesini temin etmiştir. Böylece son iki senede Rusya’nın petrol ve doğalgaz fiyatlarının düşmesi ve Avrupa’nın Rusya’ya ambargo uygulaması sonucu kaybı 2 trilyon dolara ulaşmış bulunmaktadır. Rusya’nın Türkiye’ye kafa tutacak hatta tehdit edecek ekonomik gücü kalmamıştır. Geçici olarak birkaç milyar dolar değerinde meyve-sebze ithalini durdurması Türkiye’ye hiçbir şey kaybettirmez, Türkiye o malları AB, Orta Asya veya Orta Doğu’ya rahatlıkla satabilir. Ancak Rus tüketicisi çok mağdur olur, aç kalır.
Son söz olarak, uluslararası ticaretin ve karşılıklı ekonomik bağımlılığın olduğu yerde “savaş” olmaz, barış, refah ve zenginlik olur. Rusya Federasyonu, SSCB’ nin soğuk savaş yıllarında yaptığı gibi davranıp; Türkiye’ye doğalgaz satmayı kesip, Türkiye’den yaş sebze-meyve ve diğer tüketim mallarını ithal etmeyi durdurursa sonu SSCB gibi olur ve SSCB’nin dağılarak 15 bağımsız devletin ortaya çıkması gibi Rusya Federasyonu da dağılır ve çoğu Türk asıllı 20’den fazla yeni devlet Rusya Federasyonu’ndan bağımsızlığını kazanır. Bu durum da, hem Türkiye’nin, hem de Batı’nın çok işine yarar.
Bu yazı toplam 2875 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.