1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Rumlar denize doğarlar, Türkler toplanıp denize girerler”
“Rumlar denize doğarlar, Türkler toplanıp denize girerler”

“Rumlar denize doğarlar, Türkler toplanıp denize girerler”

Mahir Ünsal Eriş, Sait Faik Abasıyanık ödülünü aldıktan kısa süre sonra deniz kıyısında büyümüş bir edebiyatçı olarak Vira sayfalarına konuk oldu.

A+A-

“Medarı Maişet Motoru”nda düzenlenen törende Sait Faik Abasıyanık Hikaye Armağanı’nı kucaklayan Mahir Ünsal Eriş, artık ömrümün sonuna kadar kendi adının Sait Faik’in adıyla anılacak olmasından çok mutlu olduğunu söylemişti. Her ne kadar böyle bir unvan kendisine yakıştırılmış olsa da Mahir Ünsal Eriş, kendi başına apayrı bir edebiyat alanını kapsıyor. Eriş’in taşranın ve gündelik hayatın masum ayrıntılarını anlatışıyla okuyanların hemen ayrıştırabildiği bir tarz yakaladığı aşikar. Mahir Ünsal Eriş, Sait Faik Abasıyanık ödülünü aldıktan kısa süre sonra deniz kıyısında büyümüş bir edebiyatçı olarak Vira sayfalarına konuk oldu.

Sait Faik ödülünü aldınız bu ödülü değerli yapan nedir sizin için?

 Benim için en değerli kısmı Sait Faik'in adının bir şekilde benim kıymetsiz adımın yanına bir unvan gibi gelivermiş olması. Hayatımda daha çok onurlandığım bir şey yaşamamıştım sanırım. Çok özel bir sevinç oldu bu benim için.

Sait Faik - Burgazada; Mahir Ünsal Eriş- Gökçeada bu benzerlik için neler söylemek istersiniz?

Biraz zorlama bir benzerlik olabilir bu. Çünkü benim Gökçeada hikayem biraz çetrefillidir. Babam emekli olunca yerleşti bizimkiler adaya. Aslım Bandırmalıdır benim. Ama Sait Faik'le bir benzerlik kurmakta ısrar edeceksek, bunu ikimizin de nefis bir denize baka baka yazıyor olmamızla ilişkili olduğunu söylemem gerekir.

Dünyaya dört tarafı denizlerle çevrili bir karadan bakmak bir edebiyatçının iç dünyasını nasıl etkiler?

Ada çok tekinsiz bir toprak parçasıdır. Yazın şen kahkahalarla yapılan ada kaçamakları kışın yerini korkulu yolculuklara, kesilen elektiriklere, yaman bir ayaza ve ıssızlığa bırakır. Ama bana kalırsa asıl hikaye adanın o metruk halinde gizlidir. Çünkü terk edilenin hikayesi her zaman yanımızda olanın hikayesinden daha ilgi çekici olur.

Gökçeada'yı bir vapur dünyaya bağlıyor sizi dünyaya bağlayan, yaşamanız için heveslendiren şeyler nelerdir?

Memleketimdir, ailemdir, bir de Gençlerbirliği. Canım gelinciğim benim, kırmızı-karam.

Gökçeada'nın Ege Denizine yanlışlıkla sıçramış bir Anadolu parçası gibi olduğunu

söylüyorsunuz, nedir size böyle hissettiren?

Çünkü adalısı ada insanı değildir. Çoğunlukla anakaradan buraya göçmüş, deniz geleneği olmayan, denizi tanımayan insanlardan oluşur nüfusu. O yüzden deniz karşısında yabanıl bir çaresizlik içindedirler. Herhangi bir Anadolu kasabasından gelmişler gibi. Adanın asıl yerlisi olan Rumları da tükettiğimiz için, artık Gökçeada'nın Anadolu'nun ortasından kepçeyle alınıp Ege Denizi'ne bırakıldığını düşünmekte hiçbir anormallik yok bence.

Türkiye'nin geri kalanında karşılaşamayacağınız durumlar da vardır illa ki Gökçeada'da.

Vardır tabii. Bir kere güneşi herkesten sonra karşılar, herkesten sonra uğurlarsınız. Bu Gökçeada'ya hastır kuşkusuz.

Metropol de uzun süre vakit geçirip, tatil yapmak için değil de memleket olduğu için Gökçeada'ya gelmek size neler hissettirir?

Aşağı yukarı böyle bir duyguyla geliyorum zaten. Yazları gelmeyi hiç sevmiyorum. Tatilcileri yadırgıyorum. Kışları gelmek daha keyifli geliyor. Sessizlik, amanvermez rüzgar ve kış ıssızlığı beni daha çok bağlıyor Gökçeada'ya.

Denizle aranız nasıl, Türkiye'deki deniz kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz? Rumlarla içi içe yaşamış birisiniz, denizle ilişkileri Türklerden farklı mı?

Rumlar denize doğarlar, Türkler toplanıp denize giderler, benim gördüğüm bu.

Denizin, edebiyatçıların ya da diğer sanatçıların ekseriyetle ilgisini çekmesinin sebebi ne olabilir?

Anlata anlata bitiremediğimiz kara parçalarından daha büyük olduğu için çok daha fazla ve üstelik tamamını bilemediğimiz bir dünya saklıyor olduğu bir gerçek. Üstelik yaşadığımız kara parçalarının doğal sınırlarını bile denizle çiziyoruz. Yani denizden uzakken bile denizin çizdiği çizgiler arasında yaşıyoruz. Daha ne olsun!

Sizin de öykülerinizin birçoğu deniz kıyılarında dolanıyor, iki kitap kapağında da deniz kıyısındasınız…

 Kapaktaki ben değilim, Levent Cantek. Ama yine de dediğiniz doğru. Ben deniz kıyısında büyüdüm, hikayelerim de orada birikti. Çok doğal böyle olması.

Mahir Ünsal Eriş'in tüm yazdıklarını okuyanlar yeni bir kitap bekliyorlar, böyle bir durum var mı?

Hep var da, kesin bir tarih vermek biraz zor. Ama yazıyorum. Elim klavyede hep.

 

 

 

 

 

Kemal Can Kayar

virahaber.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2133 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.