1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Renklerin büyüsü deniz taşlarıyla buluştu
Renklerin büyüsü deniz taşlarıyla buluştu

Renklerin büyüsü deniz taşlarıyla buluştu

Yaşamak, istikrarlı bir mücadeledir kimi zaman. İyi ve kötü her şey için üstelik.

A+A-

İyi olanların sürekliliği, kötü olanların kayboluşu için mücadele eder insan. Kötüler iyiliğe çıktığında hissedilen ise sözcüklere dökemediğimiz bir mutluluktur. Bir umut yakalamışızdır ve aldığımız nefesi keyifli bir hale getirmek yitirmeyiz umudun sesini dalgaların gürültüsünde. O artık yürüdüğümüz yolda, yol gösteren kelebek olmuştur ömrümüze. Suzan Bağdiken de bu kelebekle deniz taşları sayesinde tanışmış. Finans sektörüyle başladığı iş hayatına kanser yüzünden ara vermiş. Yaşadığı süreç onu hayattan koparmamış ama. Daha manzaralı bir yola çıkmış Suzan Bağdiken. Denizin kıyısından topladığı taşlara başkaları için umudun kelebeğini çizmiş, bir yunusun sesinin neşesini vermiş. Tüm grileri gökkuşağına çevirirken denizin huzuru, gökyüzünün özgürlüğü eşlik etmiş ona. Tüm mavileri kucaklamış, rüzgarla karıştırmış. Hastalığını renklerin büyüsüyle fırtınalara atan Suzan Hanım ile deniz taşlarını işlemeyi konuştuk. Onlara nasıl hayat verdiğini dinledik.

Bize biraz kendinizi,  Suzan Bağdiken’i anlatır mısınız?

1960 İstanbul doğumluyum. Aslen doğulu bir aileden geliyorum, annem Ağrı, babam ise Erzurumlu. 3 kız kardeşin ortasında yer almışım.

Annem ileri görüşlü bir kadın, çocuklarım okuyacak demiş ve İstanbul'a göç etmişler. Hepimizde gerçekten okuduk. Annemin bunda emeği çoktur. Ben finans sektörünü seçtim. 1978'de iş hayatına, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlük binasında başlayarak denizcilikle ilk tanışmamı gerçekleştirmiş oldum. Sonrasında çeşitli kurum ve kuruluşlarda yönetici, idareci olarak çalıştıktan sonra 32 yıllık yoğun tempolu ve bir o kadar da severek yaptığım mesleğimi, son 8 yılını yine bir deniz ortamında, DenizBank'ta çalışarak noktaladım. Kısacası ben hep denizciydim bu da gerçekten bir ayrıcalıktır. Geriye baktığımda çokça insan yetiştiren, bununla birlikte büyük bir hastalığı ve bu badireleri ardında bırakmış, şimdilerde ise şükür ve huzur içerisinde sanatını icra eden, hayata sımsıkı bağlı, denizler gibi berrak ve vakur bir kişi Suzan Bağdiken.

Taş boyamaya nasıl başladınız? Sizi buraya yönlendiren ne oldu?

Hayat öyle bir uğraş sundu ki bana, hep çalıştım. Tempo yüksek ve günler gecelere karışmışcasına bir yoğunlukta… Ve tanıştığım bu büyük hastalık sonrası bundan tam 3 yıl evvel vücudum bana artık dur, dedi. Koşma, dur, dinle seni. Kolay olmadı, size tuhaf gelebilir ama iyi ki de bu süreç oldu. Ben beni buldum, kendimi keşfettim, endişelerimi korkularımı attım, tempomu düşürdüm, değerli olduğumu acıda olsa anladım. Gerçekten de anladım ve kendime sarıldıkça içimi yakından izledim, yeteneklerimin var olduğunu da böylece anlamaya başladım. Önceleri deniz kenarında taşları, onları topladım, biriktirdim, sonra onları öyle sevdim ki sanki bir şeylerle buluşturmak ve daha sahiplenmek istedim ve onları boyamaya başladım.

Önceleri nasıl boyayacağımı neyle yapacağımı hiç bilmiyordum. İnsan çok istekli, meraklı ve çaba içerisinde olduğunda zaten her şey kendiliğinden yolunu buluyor. Ama hiç tevazu göstermek istemiyorum bu konuda. İnanın çok çaba gösterdim ve çok çalıştım. Sosyal medyada çalışmalarımın yer aldığı sayfanın adını da Çalışkan Cadı Suzi koydum bu yüzden hatta. Üstelik sadece taş değil, deniz kabuklarını da topluyorum, genelde üzerlerini deniz canlıları, gemiler ve yelkenlilerle süsleyerek üç boyutlu olarak buluşturuyorum.

Bir yol hikayesi olsa sanatınız, nasıl anlatma isterdiniz?

Giriş, gelişme. Ama sonucu yok. Hep gelişme içerisinde olan bir uğraş bu. Çok sevdiğim, onlarlayken kendimi bulduğum, aslında denizin kendisi onlar.

Bu işin hassas noktası nedir? Taş boyamayı bize anlatır mısınız?

Her taş boyayı kabul etmiyor. İçlerinde çok özgür olanlar var. Sabırlı olmakta çok önemli, fakat olmuyor diye onlara hiç arkamı dönmedim ve bıkmadan deneyler yaptım. Şimdi ise o kadar tanıdım ki onları, çok özgür olanları zaten denizden hiç ayırmıyorum. Orada kalsınlar, kendini dokundurmak isteyenleri ise tanıyor ve sanatım için topluyorum. Bazılarını mürekkep boyası ile, bazılarını guaş veya akrilik ile boyuyorum. Her biri farklı bir boyama tekniği gerektiriyor. Kimisi için öncesinde astar üzerine çalışma yapmak gerekirken, kimisinde ise doğrudan olarak boyama aşamasına geçiyorum. Son aşamada ise desen çalışmaları geliyor.

Özellikle seçtiğiniz bir taş var mı? Deniz taşlarını boyamanın farkı, ayrıntısı nedir? Ya da deniz taşlarını boyarken özellikle dikkat ettiğiniz bir şey var mı?

Taş boyamayı değişik ürünlerde kullanmaktayım. Bu bazen dekor amaçlı olabildiği gibi, bazen tahta ile taşı da birleştiriyorum, bazen ise sedef boya ile minelediğim taşları sandık tutacı olarak kullanabiliyorum. Bazen de tahta bir tabla üzerinde üç boyutlu deniz ve gemilerle buluşuyor. Dekor amaçlı tahta bir kafes üzerine,  bazen de her insana farklı bir taş ile farklı bir açıdan baktığım için ve özelde kendini tekrarlamayan çizimlerle bence her taş zaten özel olmuş oluyor. Kısacası denizden çıkan her taş çok özel.

Deniz her zaman biraz özgürlüktür. Bazen bir karşı koyuşu bazen de huzur anlatır. Kullandığınız taşlarda böyle özellikler buluyor musunuz? Sanatınızı icra ederken böyle bir birliktelik geliyor mu aklınıza?

Evet, özgürlükte karşı koyuşta, huzurda zaten boyamalarımda kendini sıkça gösteriyor. Taşın kendine has öyle bir dokusu var ki, o dokuya giden çizimlerle bütünlük çok uyumlu ve kolay oluyor. Bazen de taşın şekline göre konuyu planlıyorum, dolayısıyla taşın kendisi boyamanın önüne geçerek ona yön veriyor.

Özellikle üzerinde çalıştığınız temalar var mı?

Var, İznik çinilerini taşa çok yakıştırıyorum. Mesela eski İznik motifli gemi figürleri müthiştir. Bankadan ayrıldığımda genel müdürümüz Sayın Hakan Ateş'e de böyle bir çalışmamı hediye etmiştim.

Bunun dışında İznik laleleri, karanfiller ve sümbüller de, inanılmaz canlı renkleriyle taşa en çok yakıştırdığım desen çalışmalarım diyebilirim. Seramikte çini çalışmalarını görüyoruz ama doğrusu bunu taşla buluşturanı hiç görmedim. Bunun dışında hemen her türlü temayı taşa geçirebiliyorum, bundan da çok mutluyum.

Çevrenizden sanatınızla ilgili nasıl reaksiyonlar alıyorsunuz?

Yakınım olan, olmayan birçok insandan olumlu geri bildirimler alıyorum. Bunu hem beğenilerinden, hem de satın aldıkları ürünlerden anlıyorum. En güzeli de bazıları gittikleri yerlerden bana taş toplayıp getiriyorlar, bu destek beni çok mutlu ediyor.

Taş boyamasaydım şunu yapardım diyebileceğiniz bir şey var mı?

Bu süreç öyle bir bütünlük içinde başladı ki, taşın kendisi, deniz ile olan bütünlüğü ve hikayesi beni aldı götürdü. Onun için farklı bir şey düşünmeye vaktim bile olmadı açıkçası. Beni huzurlu kılan bu oldu, hayatta her zaman güzel uğraşlar içerisinde olmaya gayret ettim, her bireyde donanımı ne olursa olsun, kendi iç dünyasını analiz ederek doğru uğraşı çekip çıkartmalı diye düşünüyorum.

Okuyucularımıza denizin size kazandırdıkları ile ilgili ne söylemek istersiniz?

Deniz benim çocukluğum, gençliğim ve mesleğimdi. Şimdide bana içerisinden ürünler sunan bir ana kucak açmış. Bana da onun bu cömertliğini taçlandırmak düşer, bunu da sanatımla yapmaya çalışıyorum, çıktığımız bu hayat yolculuğunda denizi anlayanlar, tanıyanlar, onu seven ve ona yelken açanlara vira vira...

Suzan Bağdiken’in çalışmalarının yer aldığı sosyal medya hesapları ve iletişim bilgileri

facebook   :  Çalışkan Cadı Suzi

instagram  :  CALİSKAN_CADİ_SUZİ

gmail        :  [email protected]

gsm         :   0533 814 64 18

 

img-20150817-wa0004-003.jpgfb_img_1439128307095-003.jpg20150622_002700-002.jpg20150621_011656.jpg

Bu haber toplam 7795 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.