Özgür Hollandalı: Amsterdam
Şehri bölen kanallar sebebiyle “Kuzeyin Venedik’i” olarak da tanımlanan Amsterdam, bir balıkçı köyü olarak kurulmuştur. Kentin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşmaktadır. Dünyada görülebilecek en ilginç kentlerden biri olan Amsterdam’da, şehir kanallarında deniz taksi ve deniz otobüsleriyle toplu taşıma yapılmaktadır. Bisiklet dostu olan bu şehirde, görülmesi gereken önemli müzeler de bulunmaktadır. Bu sayımızda Coşkun Aral bizi Amsterdam’a götürüyor ve bu romantik kentin görülmesi gereken yerlerini gezdiriyor.
Brüksel’den Amsterdam’a yaptığım tren yolculuğunda çalınan bavulum olmasa, yıllar sonra tekrar gittiğim Amsterdam, belki çok daha güzel görünecekti gözüme… Yine de Amsterdam; kanalları, müzeleri ve renkli kalabalığıyla her daim ilgi çekici bir Avrupa başkenti. Yıllarca Paris’te yaşamış biri olarak, Amsterdam’da bambaşka bir havanın hâkim olduğunu söylemem yanlış olmaz.
Trenden iner inmez sizi saran renkli atmosfer, bisikletlerle dolu sokaklar, gençler, tekneler ve restoranlarda yemek yiyen kalabalıklar, bu şehrin neden en çok ziyaret edilen Avrupa başkentlerinden biri olduğunu açıklıyor. Bu sahneye kimi uyuşturucuların sınırlı kullanımının serbest oluşu da eklenince, gençlerin ilgisinin nedeni anlaşılıyor.
12. yüzyılda küçük bir balıkçı köyü olarak kurulan Amsterdam’ın gelecekte Hollanda’nın özgürlükler başkenti olacağı tahmin edilemezdi sanırım. “Kuzey’in Venedik’i” olarak da anılan şehir, Avrupa’nın en güzel ve romantik şehirlerinden biri sayılabilir.
Amsterdam’ın benim için en önemli özelliklerinden biri, onu benzersiz yapan müzeleri. Avrupa’nın en büyük müzelerinden biri olan Rijksmuseum’dan söz edilmeden olmaz, ancak beni en çok etkileyen Van Gogh Müzesi diyebilirim.
Amsterdam’dan Fransa’ya…
Dünyadaki en geniş Van Gogh koleksiyonuna sahip müze, 1973 yılında açılmış. Yılda 1,5 milyona yakın ziyaretçinin gezdiği müzede Van Gogh’un hayatının tüm dönemlerine ilişkin eserlerini görmek mümkün. Adeta bir anı defterini okur gibi gezilen müze, benim için Amsterdam’ın mutlaka ziyaret edilmesi gereken noktalarından biri. Nitekim kapısında sıralanmış insanlar da, gördüğü ilgiyi açıklıyor. Uzun kuyruğun en sonundan en başına geçebilmenin sırrı ise yanınızda çocuğunuzun olması! Çocuklu aileler her zaman tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, öncelikli.
2008 yılında Van Gogh’un izini sürmek için aralarında Bedri Baykam, İbrahim Çiftçioğlu, Ekrem Kahraman, Barış Sarıbaş, Onay Akbaş, Özdemir Altan, Tomur Atagök, Habip Aydoğdu, Adem Genç, Ekrem Kahraman, Bünyamin Özgültekin, Utku Varlık’ın da bulunduğu bir grup sanatçıyla birlikte ünlü Hollandalı ressamın yaşamının büyük bölümünün geçtiği Fransa’da Arles, Barbizon, Saint Remy ve Auvers Sur Oise’a bir yolculuk yapmıştık. Yaşamını zor koşullarda geçiren ve zaman zaman kendi beyniyle savaşan ünlü ressamın yattığı karyoladan, ona ilham kaynağı olan kargaların eksilmediği buğday tarlalarına, değirmenlere kadar Van Gogh’un yaşamının izlerini sürdük. İbrahim Benli’nin desteğiyle düzenlenen bu gezinin ardından yapılan bütün çalışmalar gerek İstanbul, gerek Paris’te farklı müzelerde onun izcileri tarafından sergilendi. Beni Amsterdam’dan Fransa’ya götüren bu anıyı hatırlatmadan edemezdim.
İstanbul başta olmak üzere içinden suyun geçtiği onlarca kentimiz olmasına rağmen, Yılmaz Büyükerşen’in ekibiyle birlikte yarattığı Eskişehir dışında hiçbir kentimizde ne yazık ki kanallardan faydalanılmıyor. Birer çöplük haline gelen, oysa kentlerin hayat kaynağı olabilecek bu akarsular öncelikle denize ve akarsularımıza sahip çıkması gereken, işi sadece bu olacak bir Denizcilik Bakanlığı’nın kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koymuyor mu?
Herkes için bir parça Amsterdam
Amsterdam mimarisi, şehrin geçirdiği evrelerin bir kanıtı adeta. Old Church, Amsterdam’daki gotik mimarinin az sayıda örneklerinden biri. Rönesans’ın mimari üzerindeki etkisi, şehirde 16. yüzyıldan kalma binaların yüzlerinden bile anlaşılmakta. Barok, art nouveau derken, Amsterdam çeşitliliğinin uyumuyla baş döndüren bir şehir olarak ziyaretçilerini büyülemekte.
Amsterdam’ı ilginç kılan özelliklerinden biri de festivalleri. Her yıl 30 Nisan’da kutlanan kraliçenin doğum günü, sokakları kalabalıklara ve renklere boğar. Günlük hayatın ritmi içinde bile olağan sayılan sokak performansları, böyle özel günlerde daha da farklı bir öneme sahip olur.
Amsterdam bu kültürel çeşitliliğiyle her yıl 4.6 milyon turisti kendine çekiyor. Bir Avrupa seyahati bu kenti görmeden tamamlanmış sayılamaz. İster hayatı daha farklı yönleriyle keşfetmek isteyen birisi olun, ister bir bisiklet tutkunu ya da sanat, hayatınızın vazgeçilmez bir parçası olsun… Amsterdam’da herkes için bir şeyler var…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.