Kanoyla Akdeniz’i geçtiler
Okyanus bilimci Douglas Couet ve Louis Wilmotte’nin oluşturduğu ‘Mare Nostrum’ (Bizim Deniz) ekibi kanoyla Cebelitarık’tan yola çıktı. Bir buçuk sene süren yolculuğunu İstanbul’da sonlandırdı.
İtalya’dan Fransa’ya, İspanya’dan Hırvatistan’a kadar 11 ülkenin kıyılarından yosun örnekleri toplayıp denizaltı mikrofonu adı verilen hidrofonla balina türlerinin seslerini kaydeden ikili, bir buçuk sene süren yolculuklarını ve araştırmalarını anlattı.
KATİL YOSUNLAR
Okyanus Bilimleri’nde yüksek lisans öğrencisiyiz. Sualtı serüvenleri, geziler, gezginler ve deniz maceraları derken nasıl bir proje yapabiliriz diye düşündük ve Akdeniz kıyılarını gezmeye karar verdik. Projemizin adını da ‘Mare Nostrum’ yani ‘Bizim Deniz’ koyduk. Avrupa’nın en başından Cebelitarık Boğazı’ndan yola çıkıp son noktamız İstanbul’a geldik. ST. Joseph Fransız Lisesi’nden biyoloji öğretmeni projemizin açık çağrısını görmüş. “Bitiş noktanız İstanbul olsun” diyerek bizi davet etti. Dolayısıyla St. Joseph de sponsorlardan ve lojistik destekçilerimizden biri oldu. Sadece sportif serüven ya da macera olsun diye yola çıkmadık. Mare Nostrum’da üç araştırma konumuz var. Birincisi Akdeniz’in sualtını dinleyip gürültü kirliliğinin sualtı canlılarını ve sualtı yaşamını ne kadar tehdit ettiğini öne çıkarmak. İkincisi Balina ve Yunus gibi memeli hayvanların türlerini inceleyip fotopraflarını çekmek. Üçüncüsü de Türkiye’de katil yosun diye bilinen yosun örneklerini toplayıp neden çoğaldıklarını araştırmak. Bu yosun türü belli dönemlerde ortaya çıkıp bir anda artıyor ve sualtı yaşamını çok ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu araştırmaların hedefi kirli ve temiz kıyıların nereleri olduğunu belirlemek, sualtı ses kirliliği, kıyılardaki yapılaşma ve ses kirliliğinin yansımalarını incelemek ve katil yosunun peşine düşmek. Günün çeşitli saatlerinde hidrofonla sesleri dinleyip kaydettik. Hangi saatlerde ne gibi sesler duyuluyor, hangi kentlerin sahilleri daha gürültülü hangileri sessiz gibi topladığımız verilerin hepsi Avrupa Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi’ne gitti. Orada analiz edilecek. Bu başka bilimsel projeleri de tamamlayan bir çalışma. Biz bu projeyi seçerken başka arkadaşlar da farklı projeler yapmıştı. Onların da topladığı veriler de birleştirilecek ve araştırma sonuçlanacak.
HER GÜN MAKARNA YEDİK
6.5 metrelik bir kanoyla on bin kilometre yolculuk yaptık. Bir buçuk sene sürdü. Gün içinde yemek yeme imkânımız olmuyordu sürekli kürek çekiyorduk. Neredeyse her akşam makarna yiyorduk. Çünkü makarna şeker gibi değil hem uzun süre tok tutuyor hem de yavaş yavaş enerjiyi harcıyor. Protein açısından güçlü yosunlar yedik. Tadı çok kötüydü ama çok güçlü bir besin olduğu için bizi ayakta tutuyordu. Geceleri kumsalda, çadırımızda uyku tulumlarımızla uyuyorduk. Genelde sabahları seyahat ediyorduk ama geceleri de yol aldığımız oluyordu. Akdeniz kıyılarındaki birçok rüzgâr türü güneşle birlikte tetikleniyor. Dolayısıyla akşamları rüzgâr sakinleşince çok daha kolay yol alabiliyorduk.
Bazen de sabah çok erken saatlerde güneşin doğuşuyla yola çıkıyorduk.
Geçtiğimiz bütün noktalarda okullara uğrayıp Akdeniz’in, biyoçeşitliliğin ve projenin amacını anlattık.
KORKUDAN TİTREDİK
Küçücük bir kanonun içinde iki kişisiniz elbette çok kötü zamanlarımız da oldu. Bazen deniz o kadar çabuk değişiyordu ki. Hava sakinken bir anda dalgalar çıkıyordu. Bir keresinde İtalya’da hava patladı ve geri dönmek zorunda kaldık. Çok zorlanmıştık. Depresif hissettiğimiz zamanlar da oluyordu ama bir iki gün sürüyordu. Moralimizi yükseltmek için karada kalıp dinleniyorduk. Bir buçuk sene boyunca gece olsa da ısınsak ya da yemek yesek diye beklemek zaten başlı başına depresyona girme sebebi. Kış mevsimi gerçekten soğuktan ve korkudan titreyerek geçti. Gerçi sponsorlarımız sayesinde koruyucu materyaller vardı da üşüdük ama hasta olmadık. Hiçbir zaman geri dönmeyi düşünmedik. Asıl en zor olan her sabah suya dönmek için kalmaktı. Çünkü bir buçuk sene boyunca her sabah kürek çekiyor, suya giriyor ve ıslanıyorduk. Kıyıdan en fazla 4 kilometre açılıyorduk. En yakın olduğumuz mesafe ise 200 metreydi.
BALİNALARIN ŞARKISI
Anlam veremediğimiz tuhaf sesler geliyordu kıtır kıtır. Sesin kaynağını merak ettik ve analiz için Fransa’ya yolladık. Meğer o sesler milyonlarca istiridyenin açılıp kapanma sesiymiş. Balina ve yunus seslerini de kaydettik. Balinaların şarkısı denilen çığlıkları duymuşsunuzdur bunlar balinaların imzası gibidir. Birbirlerini o çığlıklarla tanırlar. Çünkü her birinin sesi parmak izi gibi kendine özgüdür.
virahaber.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.