İnsanları denizden soğutmayacak kurallar oluşturmalıyız
Marinacılık sektörünün duayenlerinden Kaptan Yılmaz Dağcı’ya deniz turizminin ve amatör denizciliğin geliştirilmesi için neler yapılması gerektiğini sorduk. Dağcı yapılması ve yapılmaması gerekenleri net olarak ortaya koydu.
A+A-
Sizce ülkemizde deniz turizmi olması gerektiği yerde mi?
Maalesef hayır. Çünkü 75 milyonda, yüzde 1 dahi denizci değiliz. Bir örnek şöyle vereyim; 20 sene evvel benimde kurucusu olduğum Deniz Temiz Derneği diye bir dernek kuruldu. Hayati önem taşıyan bir dernektir. Deniz Temiz Derneği çok efektif bir çalışmadan sonra şu anda sanıyorum çok iyi niyetle 5-6 bin üyemiz var. 75 milyonda 5 bin üyesi olan ilk ve tek derneğiz. Başka söyleyecek söz bulamıyorum. Bana aman ne kadar büyük başarı sizin 5-6 bin üyeniz var diyorlar. 75 milyonu 5 bine vurursanız milyonda sıfır virgül bilmem ne yapar. Hani denizciliğimiz?
Öncelikle ailemizden başlamalı deniz sevgisi. Sonra ilkokulda eğitime girmeli denizlerimiz. Çocukların yüzme bilmesini sağlamalıyız. Ben marinacıyım. Ömrümün 70 yıllık tecrübesinin son 30 yılı marinalara aittir. Ama marinacılıkta da yanlış yola gittik. Sadece 5 yıldızlı otel gibi 5-6 çıpalı marina yapıyoruz. Bu insanları denizden soğutuyor. Neden 5-6 çıpa? 5 yıldızlı otelimiz var, ama 4, 3,2 hatta hiç yıldızsız tertemiz güvenli pansiyonlarımız da var kara turizminde. Deniz turizminde de bizim ihtiyacımız sadece lüks marinalar değil. Lüks olmayan, halka sempatik gelen, bütçesini ödeyebileceği, sadece temizlik ve güvenlik şartını yerine getiren bağlama yerleri yapmamız lazım.
Siz özellikle okul gemileriyle de ilgileniyorsunuz. Neden bu tür yelkenli okul gemilerine ihtiyaç var? Siz aynı zamanda engelliler için de bir projede çalışıyorsunuz... O projede son durum nedir?
Türkiye’de 7 milyondan fazla engelli vatandaşımız var. Diyeceksiniz ki senin yaptığın yelkenli kaç kişi taşır. Oradan başlayayım. Doğru, benim yaptığım yelkenli diyelim ki haftada 50 kişi taşır. Senede 2 bin 500 kişi yapar. Ama bu 2 bin 500 kişi milyonlara moral verecektir. “Ben de biraz daha iyileşirsem o teknede bir hafta tur yaparım” gibi moral kaynağı olacaktır. Dünyada bugün sadece İngilizlerin birisi Tenacious, öteki Lord Nelson adında iki tane yüzer hastane veyahut okul gemisi var. Biz niye dünyada ikinci millet olmayalım. Mesela benim yapacağım tekne tek katlı olacak. Merdiven yok. Denize gireceği zaman engelliler yanlarından kapakları açılacak. Kaptan köşkündeki pusula, konuşan pusula olacak. Görmeyen insanlar, her türlü engelli vatandaşımıza yardım ve kolaylık sağlayacak bir teknedir amacımız. Tabii asıl amacımız; engellilere eğitimde de, eğlencede de eşitlik sağlamak. Bunun için projemin adına 4E dedim; Engelli vatandaşlara eğitim ve eğlencede eşitlik. Bunun için de Avrupa Parlementosu Maritime Komisyonu’na gittim. Çok olumlu karşıladılar ve hatta şu tavsiyede bulundular: “Yılmaz Bey fikir güzel, biz sizi tanıyoruz, fedaice çalışıyorsunuz. Ama bizim de kurallarımız var. Buraya Yılmaz Dağcı gelirse, biz bir lira yardımda bulunabiliriz. Arkanızda DTO gibi çok tanınmış, temiz, dürüst, milyonlar verip üniversite yaptırmış bir oda var, ama ona da kanunlarımıza göre ancak yüz lira veririz. Ama projenizi devletin himayesine alırsanız 10 milyon veririz. Dolayısıyla gidin projenizi devletin kanatları altına sokun”.
Döndüm, ilk işim Sayın Abdullah Gül’e müracaat etmek oldu. O da lütfetti. Dedim ki, bu projemiz 2010-2025 yılları arasında gerçekleştirilecektir ve cumhuriyetimizin 100. yılında biz bunu gerçekleştirmiş olmak istiyoruz. O da “memnuniyetle”, dedi. Elimizde belgelerimiz var. “Cumhurbaşkanının himayesine alınmıştır” diye belgeleri verdiler. Aradan 3 sene geçti. Cumhurbaşkanlığından bana bir yazı geldi. Yetkinin süresinin bittiğini söylediler. Telefon açtım; “Ben size projemi sunarken, 2010-2025 arası dedim. Bana en az 2023 yılına kadar yetki verilmesi gerekiyordu, zaten belgeyi vermeniz 3 sene sürdü. Cumhurbaşkanlığının amblemi var, bayrağı var ve bu yetki verilmiştir diyor. Bir süresi yok. 2014 yılı sonunda da süre bitmiştir, diye haber veriyorsunuz. Bu bana iyilik değil, kötülük oldu. Şimdi millet diyecek ki ‘Sen ne yaptın da cumhurbaşkanının sana verdiği iyi niyeti kötüye kullandın’. Akıllarına bu gelecek” dedim. Cevap yok. O orada kaldı. Şu anda yetkim var mı yok mu bilmiyorum maalesef.
Hatta bir de gezi planlamıştınız değil mi?
Biz bıkmadan çalışıyoruz. Arpa boyu kadar yol gidiyoruz, ama gidiyoruz. Biz bunu dünya turu gibi değil A-B noktaları arasında mesela Fethiye-Marmaris arasında iki iskele arasında yapacağız. 7 günlük bir tur. Ama iki tarafta da otoparklar olacak, ambulans yerleri olacak. Çünkü belki tekne kalkmadan bir gün evvel gelecekler. Belki orada 3-5 saat kalınacak. İndikleri yerde de teknelerine aynı gün dönmeyebilirler.
Yeni her türlü engelli vatandaşlarımıza kolaylık sağlayacak imkanları olan iki iskele olması gerekiyor. Tekne bir noktadan aldığı 50 kişiyi diğer iskelede boşaltacak. Buradan geriye 50 kişiyi getirecek. Böylece haftada 100 kişi derseniz, 5000 kişi bir tekne ile taşınmış olacak. İki tekne yaparsak, yılda 10 bin engellimizi gezdirebiliriz.
Son olarak sizce bizim deniz turizmimizin gelişmesi için yapılması gereken ilk üç şey nedir?
Bir, eğitim. Okullarda başlamalı mümkünse. İki, milleti denizden soğutmayacak kurallar. Örf ve adetler. Şimdi Karadeniz’de evinin önünde yüzen çocuğa, amatör yüzme ehliyeti vermeye kalkarım derseniz olmaz. Bütün kadınlarımızın amatör aşçı belgesine ihtiyacı var mı? Hepsi evde yemek yapıyorlar. Amatör bisikletçi ehliyeti var mı? Niye amatör denizci ehliyeti var? Dünyanın başka ülkelerinde böyle şeyler yok. İlla ki bir kalıba sokmaya mecbur muyuz? Yüzen insan yüzüyordur.O sporcu oluyorsa kulübe gider, Galatasaray’a gider, Beşiktaş’a gider, Fener’e gider. Ama illa ki sen yüzmek için benden izin alacaksın. Falanca yat kulübünden izin alacaksın; izin almak için de doktor kontrolüne git, şuna git, buna git, böyle olmaz. Fakir bir ailenin üç çocuğu varsa, 500 liradan bin 500 lira masraf doğacaktır. Dolayısıyla denize ulaşacak insanları engelleyecek kuralları sıfırlamak mecburiyetindeyiz. Üçüncüsü de, evvela kadınlarımızın çocuklarına şunu söylemelerinden vazgeçmeleri lazım.
Çok uzun süre (40 yıl) İskandinavya’da yaşadım. Hakikatten denizci bir millettir. Analar çocuklarını kız veya erkek ayrımı yapmadan spor yap, denize git diye teşvik ederler. Bizde ise, “Aman evladım dikkat et, denize düşme” derler. Kadınlarımızın tam tersi “Aman evladım yüzme öğren, denize düşersen yüzebilesin” demeleri gerekiyor.
ViraHaber.com
Bu haber toplam 1989 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.