HRU, sektörde büyük bir boşluğu doldurdu
Yaklaşık 2.5 yıllık bir çalışma sonunda ortaya çıkan HRU’nun testleri başarıyla tamamladığını belirten Genel Müdür Kaptan Ercan Hacıfettahoğlu ile HRU’nun üretim fikri, dizayn aşaması ve üretim sürecini konuştuk.
2009 yılında İzmir’de test amaçlı su balonu (water bag) üretimi ile işe başlayan ve kısa sürede konusunda dünyanın sayılı firmalarından biri olmayı başaran Safetmade, dizayn ve üretim açısından şekli, çalışma yöntemi, tipi ve rengi ile tamamen firmaya özgü ve Türkiye’ye ait olan Hydrostatic Release Unit’i (HRU) piyasaya sürerek sektörde büyük bir boşluğu doldurdu. Yaklaşık 2.5 yıllık bir çalışma sonunda ortaya çıkan HRU’nun testleri başarıyla tamamladığını belirten Genel Müdür Kaptan Ercan Hacıfettahoğlu ile HRU’nun üretim fikri, dizayn aşaması ve üretim sürecini konuştuk.
HRU gibi zor ve HAMMAR gibi güçlü bir firma varken Hydrostatic Release Unit (HRU) üretmek fikri aklınıza nereden geldi?
Bu bir süreç tabii ki. Zabit ve kaptanlık yaptığım dönemlerde ülkemizde üretilen gemilerde katma değeri yüksek ve teknolojik Türk ürünlerinin olmaması nedeniyle büyük üzüntü duyuyordum. Tersanelerimizde sadece yurtdışından getirilmiş çelik ürünlerinin birleştirilmesi işleminden başka herhangi bir katkımızın olmaması da beni çok derinden etkiliyordu. Özellikle 1985-86 yıllarında dünya ve dolayısıyla biz denizciler HRU cihazı ile tanışmaya başladık. Hakikaten çok iyi düşünülmüş ve pazarlanmış bir ürün. HRU cihazını ilk gördüğümde kendime; “Şu küçük şeyi dahi üretmek aklımıza gelmedi mi” diye sorduğumu hatırlıyorum. Neden ülkemizden birileri bu ve bunun gibi insan hayatına değer veren ürünlerin üretilmesi için kafa yormaz diye çok düşünmüşümdür. HRU’nun yanı sıra diğer denizcilik ürünlerinin üretilememesi ise ülkemiz için büyük bir eksik.
Zaman içerisinde ülkemizde gemi inşa ve yan sanayisinin gelişmesi ve bu tür ürünlere olan ilgi ve talebin artmasıyla sektör de gelişmeye başladı. Ben IMO toplantılarına ve özellikle DE toplantılarına sık sık katılıyorum ve bu toplantılarda sektörün durumu ve geleceğini görme imkanım oluyor. Bu toplantılar sırasında sektörde nelerin yapılması ve nasıl yapılması gerektiği konusunda bir fikrim oluşmaya başladı. 2009 yılında İzmir’de su balonu üretmeye başladıktan sonra kaliteli ürünler ve yeterli belgelendirme ile Türk malı ürünlerin de pazarda rağbet göreceğine inandık ve neden daha başka ürünlerimiz olmasın diye düşündük.
Bu düşüncelerin sonunda hem itibarlı hem de ülkemizde üretilmemiş olmasını dikkate alarak HRU üretimine yoğunlaştık. Bu süreçte, HAMMAR firmasının kaliteli ve iyi bir üretici firma olması bizim için aslında bir handikap değil, artı bir değer. Çünkü, bu kalitede bir firmanın olduğu pazara daha kaliteli ve mevcutlarından daha farklı bir ürün ile girmenin ileride bize de değer katacağını anladık. Tüm çalışmalarımız bu yönde gelişmeye başladı ve HRU fikri yaşama geçmiş oldu.
Başlangıçta neler yaşadınız, nerelerden destek aldınız?
Öncelikle nasıl bir ürün yapmamız gerektiğine karar verdik. Yapacağımız ürün en az HAMMAR kadar kaliteli ve güvenilir, diğerlerinden daha farklı, kendine özgü ve yenilikçi bir ürün olmalıydı. Dizayn ofisimiz, farklı çalışma prensibine sahip üç adet ürün geliştirdi. Yaklaşık olarak sekiz ay süren dizayn aşaması sonucunda ortaya çıkan üç adet prototipten iki tanesi mekanik olmaları nedeni ile vibrasyona karşı yeteri kadar dirençli olmadığından devre dışı kaldı. Zira bu iki ürün vibrasyon esnasında durdukları yerde aktif hale gelebiliyorlardı. Bu nedenle üzerlerinde fazla durmadan son ürüne ağırlık verdik ve bu ürünün üretilmesi kararlaştırıldı. Daha sonra da ürüne ait kalıp çalışmalarına başladık. Ondört ay süren bu aşamadan sonra geçtiğimiz nisan ayında ürünün belgelendirilmesi aşamasına geçildi. Belgelendirme süreci aslında tecrübe açısından en kötü diyebileceğimiz, sıkıntılar yaşadığımız bir dönem oldu. Kasım ayının sonlarına doğru tüm test ve deney işlemlerinin başarılı olarak geçilmesinin ardından ürünümüz satışa hazır hale geldi. Şu an itibariyle Avrupa Birliği’nden, ‘Notify Body’ olan bir kurumdan Wheel Mark belgesinin gelmesi bekleniyor.
Bu ürünün üretilmesi konusunda bizi manevi olarak destekleyen, üretim konusunda gayret veren Çeşme Liman Başkanı Durmuş Ünüvar’a, bizi sürekli arayıp çalışmalarımızı yakından takip eden ve bizzat işyerimizi ziyaret ederek destek veren eski Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürü Yaşar Duran’a, KOSGEB Güney Hizmet Merkezi Müdürü Mustafa Çanakçı’ya minnet ve şükranlarımızı sunmayı bir görev biliyorum. Ancak, özellikle eski Denizcilik Müsteşarlığı Ege Bölge Müdürü ve halen Tersaneler ve Kıyı Yapıları Genel Müdürü Hızırreis Deniz’in manevi destekleri, elimizden tutarak bizi yönlendirmesi ve önümüzü açması şahsım ve şirketimiz adına yadsınamayacak bir şükran duygusu oluşturmuştur. Hızırreis Deniz verdiği desteklerle, bir şirketin uluslararası değer kazanabilmesi için devletin maddi ve manevi desteğinin şart olduğu kanaatini bize ilk elden anlatmış ve kabul ettirmiştir. Özellikle devletin manevi olarak üretici firmaların arkasında durması ve sahip çıkmasının başarıda inkar edilemeyecek bir katkısının olduğuna inanıyorum. Bu arada, kalıplarımızı yapan firmadan, üç boyutlu prototiplerimizi üreten firmaya kadar birçok kişi ve kuruma da desteklerinden dolayı şükran ve minnetlerimizi sunuyorum.
Neden test aşaması en zor aşama oldu? Hangi zorlukları yaşadınız?
Evet, gerçekten test aşaması en zor parkur oldu bizim için. Özellikle akredite test laboratuarlarının bu kadar az ve zayıf olduğu bir ülkede AB kalite normlarında, belgeli bir test kurumu bulmak inanılmaz zor ve caydırıcı bir süreç oldu. İzmir’de bu tür testleri yapabilecek ve konusunda birçok dalda akreditasyonu olması nedeni ile ilk başvurduğumuz kurum doğal olarak TSE oldu. Hakikaten devlet böyle bir kurumu oluşturmakta haklı ancak iş testler için TSE İzmir laboratuarları ile tanışmaya gelince, tabiri caizse kazın ayağının öyle olmadığını gördük. Sonuçta biz bir Ar-Ge çalışma yürütüyoruz ve orada bulunan cihazlara kolayca erişebilmeliydik. Kurumun bir bölümü bize yeterli ve saygılı bir hizmet verirken, diğer bölümü inanılmaz zorluk ve engeller çıkarmaya başladı. Yasal süreci takip edip, paramızı yatırmamıza rağmen her türlü zorluğu çıkartarak hizmet vermeme konusunda direnç gösterdiler. Özellikle Ambalaj Bölümü, “Burası babanızın çiftliği mi? Her istediğiniz zamanda hizmet alamazsınız, bekleyin bakalım…” tarzında kötü ve bıktırıcı biz yaklaşım gösterdiler. Mesela, bir iskota ipine (ki test aparatları dahi tarafımızdan yaptırılmış olmasına rağmen) kopma testi yapabilmek için günlerce bekletildik. On dakikalık bir kopma testi için tabiri caizse zulme uğradık ve sonunda şuna karar verdik: Biz TSE ile devam etmeye çalışırsak başarısız olacağız. Ve kendi test malzemelerimizi üretmeye ve satın almaya başladık. Şu an her türlü testi kendi bünyemizde yapabiliyoruz. Bu süreçte Türkiye’nin sayılı firmalarından birisi olan, TURKAK akrediteli METALTEK firması ile tanıştık. Kendi test laboratuarımızdaki cihazlar ile kalitesine inandığımız parça ve ürünleri Ankara’da yerleşik METALTEK firmasına göndererek testlere tabi tuttuk. Ve aslında bir zamanlar kızdığımız TSE’ye bize çıkardığı zorluklar nedeniyle test laboratuvarı sahibi olmamıza vesile olduğu için teşekkür ettik. Onlar bu zorlukları çıkarmasaydı asla bir test laboratuarı sahibi olmazdık. Şu anda çekme-kopma, donma tayinin, ısı döngü ve basınç testlerinin tümünü kendi imkanlarımızla yapabilir durumdayız.
Operasyon testleri nerde yapıldı ve nasıl geçti?
Operasyon testleri Çeşme’de Ulusoy Limanı’nda yapıldı. Konu ile ilgili gerekli izni verip sahasını kullandıran Liman İşletme Müdürü Celal Ulaş’a buradan teşekkürlerimi sunuyorum. 6, 20 ve 50 kişilik can sallarını özel olarak ürettiğimiz test platformunda SOLAS kurallarına göre değişik açılarda operasyon testlerine tabi tuttuk. Tümünde cihazımız 2,5 metre ile 3,0 metre arasında çalıştı ve başarılı olarak testlerini bitirmiş oldu. Bir hafta sonra işyerimizin üretime yeterlik belgesi için son ziyaret gerçekleştirilecek ve ürünümüz seri üretime ve satışa hazır hale gelecek. Eylül ayında Hamburg’da yapılan SMM, Odessa’da yapılan denizcilik fuarı ve Singapur’da gerçekleşen OSEA fuarlarında görücüye çıkan yeni ürünümüz gerçekten çok olumlu ve başarılı tepkiler aldı.
Bu tür güvenlik ürünlerinde en zor işlerden birisinin satış ve servis olduğunu biliyoruz. Bu konuda hangi çalışmalarınız oldu? Neler yapmayı planlıyorsunuz?
Halihazırda üretip dünyada 80’den fazla ülkeye satışını gerçekleştirdiğimiz ürünler zaten HRU cihazını kullanan servis istasyonlarından oluşuyor. Neredeyse dünyanın tüm ülkelerindeki servis istasyonları ile ya müşteri bazında ya da potansiyel müşteri bazında iletişimimiz bulunuyor. Ayrıca devamlı katılımcısı olduğumuz SMM ve EUROPORT gibi fuarlar sayesinde potansiyel müşterilerimizle bağlantılarımız var. Özellikle Eylül 2012’de Almanya’nın Hamburg şehrinde yapılan SMM Fuarı’nda ürünümüzün prototipleri görücüye çıkarıldı ve tanıtımı yapıldı. Cihazımızı eline alan tüm ziyaretçilerimiz beğendiklerini söylediler.
Cihazın beğenilmesinin en büyük nedenlerinden birisi de çalışma prensibinin mevcut diğer ürünlerden farklı olmasıdır. Şu an itibariyle yaklaşık olarak 40 ülkede servis ve distribütör firmalarımızı belirlemiş durumdayız. Bu sayıyı artırmaya çalışıyoruz ancak ürünün henüz belgesi yayınlanmadığı için müşterilerimizden gelebilecek talepleri yerine getirememe ihtimaline karşı tedbir olarak ağır davranıyoruz. İyi bir intiba oluşmasının yanı sıra ürünün kalitesinin konusunda uzman insanlar tarafından takdir edilmesi bize mutluluk ve keyif veriyor.
Biraz önce cihazın çalışma prensibinden söz ettiniz. Nedir diğer cihazlardan farkınız?
Cihazımızın en önemli yenilikçi tarafı çalışma prensibidir. Şu an mevcut ürünlerin tümü (disposable) aynı çalışma prensibine sahip. Cihaz su altı basıncı nedeniyle kesici bıçağı tutan yayın serbest kalması ile ileri fırlayarak ipi kesmesi prensibine göre çalışır. Yani, doğru bir düzlem üzerinde tek bir hareketle ipi keser. Oysa bizim çalışma prensibimiz tamamen farklı. Su altı basıncı nedeniyle bıçağı tutan yay tablası serbest kalır ve bıçak kendi etrafında en az yedi tam tur atarak döner ve ipi keser. Bu özellik, ürünümüzün en önemli yenilikçi hareketidir. Mevcut ürünlerden tamamen farklı, yeni bir kesme prensibi tarafımızdan bulundu ve yaşama geçirildi.
Bunun yanı sıra ürünün ve ipin rengi IMO tarafından ‘güvenlik ürünleri’ için şimdilik tavsiye edilen ve çok uzaktan görülerek güvenlik ürünü olduğunun anlaşılabilmesi için international orange colour (portakal rengi) renginde üretilmiştir. Görsel anlamda ilk bakıldığında gerçekten bu ürünün bir özelliğinin olduğu kolayca anlaşılabiliyor. Neden diğer ürünlerde bu rengin kullanılmadığını ve tüm ürünlerin siyah renge sahip olduğunu ise üretim sürecinde anlamış olduk. Bu renge sahip olmak hem pahalı hem de güneş ve deniz suyunun olumsuz etkilerine daha zayıf. Biz bu rengi verebilmek için HRU basım aşamasındayken içine bazı kimyasal ve dayanıklılık artırıcı maddeler ekleyerek bu sorunu da çözmüş olduk. Kısacası kaliteli ve diğerlerinden çok farklı bir ürün ortaya çıkardık.
Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz? Gelecek ile ilgili planlarınız nedir?
Tabii ki, yeni ürünler ortaya çıkarmak ve kalitemiz ile dünya pazarında yer almayı hedefliyoruz. Ürün çeşitliliğimizi artırarak adımızı duyurmak ve işletmemizi deniz ürünleri konusunda öncü ve kalıcı bir kurum haline getirmek istiyoruz. Bunun haricinde ILAMA üyeliği bizim için elzem bir konu halinde gündemimizde yer almaya devam ediyor.
Üretmeyi planladığımız yeni ürünümüz için ise halen çalışmalarımız devam ediyor. Ürünün test aşamasına onbeş gün içerisinde ulaşabileceğimizi ve test aşamasının 45-50 gün süreceğini planlamış durumdayız. Herhangi bir olumsuzluk olmaması durumunda yeni ürünümüzün de Şubat 2013 sonunda piyasa için hazır olacağını tahmin ediyorum.
virahaber.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.