1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Çıktığı dağların yüksekliği kadar alçak gönüllü bir dağcı
Çıktığı dağların yüksekliği kadar alçak gönüllü bir dağcı

Çıktığı dağların yüksekliği kadar alçak gönüllü bir dağcı

Tunç Fındık, dünya üzerinde 8 bin metreyi aşkın 14 dağı tırmanmayı kapsayan “14 x 8000” projesini başarmak üzere olan tek Türk dağcı olarak Vira Dergisi’ne konuk oldu.

A+A-

Bazı işler, gereğinden fazla duyarlılık ve kuvvetli hisler gerektirir. Belki atacağınız bir adım hayatınızın sonunu getirecektir.  Yine de yaptığınız işe olan bağlılığınız, zirveye doğru giden yoldan ayrılmanıza izin vermez.  Tırmandığınız; çıkan her üç kişiden birinin öldüğü K2’de olsa, eteklerinde donmuş cesetlerin olduğu Everest’te olsa bir şey fark etmez. Çünkü oraya korkularla savaşmaya değil Tunç Fındık gibi kendinizi aramaya gitmişsinizdir. Tunç Fındık, dünya üzerinde 8 bin metreyi aşkın 14 dağı tırmanmayı kapsayan “14 x 8000” projesini başarmak üzere olan tek Türk dağcı olarak Vira Dergisi’ne konuk oldu.

Tanımayanlar için Tunç Fındık kimdir?

Profesyonel dağcı, dağ rehberi ve yazarım,  tabi bunda profesyonel dağcılık büyük yer tutuyor.  Çünkü bunun altında bir sürü şey var; sponsorlu tırmanışlar yapmak, hayatını dağcılık üzerine kurmak gibi. 20 yıldır dağcılıkla uğraşıyorum. 2000 yılından itibaren de profesyonel olarak bu işi yapmaya çalışıyorum. Yazarlık konusunda ise sonuncusu ” K2 Dağların Dağı” olmak üzere sekiz tane kitabım var. Zaman zaman Nepal’de, Afrika’da dağ rehberliği yapıyorum.

Kısa süreli bir akademisyenlik deneyiminiz de olmuş galiba?

Evet, oldu ama benim akademik bir yönüm yok. 3 sene Başkent Üniversitesi Turizm Bölümünde akademisyenlik yapmıştım. Daha sonra bıraktım çünkü akademik hayat bana göre çok bir şey değilmiş.

Dağcılık serüveni nasıl başladı peki?

Dağcılık benim için tam manasıyla üniversite başladı. Üniversiteden önce ortaokulda da kampa gidiyordum, dağa yürümeye gidiyordum, tracking yapıyordum yani. Zaten ortaokul zamanları dağcılık kulüpleri yoktu, 80’lerde dağcılık yapmak istediğin zaman hiçbir yer bulamazdın. Daha sonra üniversiteye, Bilkent’e gelince dağcılık kulübü olduğunu gördüm ve yavaş yavaş başladım. O zamanda tek yaptığımız dağcılık değildi doğa sporları yapıyorduk, mağaracılık yapıyorduk, kaya tırmanışı yapıyorduk bir nevi gezginlik yapıyorduk.

Biraz riskli bir işiniz var, dağcılığa yönelmenizi aileniz nasıl karşıladı?

Ailem pek karşı olmadı, dağcılık ve doğa sporları benim kendimi bulduğum bir spordu. Dağcılığın sizin hayatınıza kattığı disiplini görüyorlar. Daha düzgün insanlarla vakit geçiriyorsunuz, iyi vakit geçiriyorsunuz,  bir hedefiniz oluyor,  akıllı ebeveynler bunu görür.

İnsan tırmanış esnasında kendiyle mi mücadele eder doğayla mı?

Daha çok kendinle mücadele ediyorsun. Doğayla mücadele etmeniz mümkün değil doğayı yenmeye çalışmak beyhude bir çaba olur. Dağcılık tehlikeli bir spordur, yarış sadece kendinizle ve kendi sınırlarınızla vardır, doğaya karşı bir yarış yoktur. Öyle anlayanlar zaten olayı çok başka şekilde yapıyorlar ve bir adım ötesinde de kendilerini öldürürler. Dağcılık doğanın içinde olmayı gerektiren çok güzel bir spor, hırs ve kaba kuvveti anlatan bir spor değildir, doğayı iyi tanımak ve doğaya uyumlu olmaktır dağcılık, doğanın içinde dağların tehlikelerini ve güzelliklerini iyi tanımaktır. Zor bir tırmanış yapıyor olabilirsiniz, ama koşulların iyi olduğu zaman bu tırmanış yaparsınız. Kötü koşullarda, kendini ve dağı tanımadan tırmanış gerçekleştirmenin sonucu ölümcül olabilir.

Hazır olmadan tırmanmanın ne gibi sonuçları olabilir?

Yukarda insanın başına her şey gelebilir çığ düşer, kaya düşer, fırtına çıkabilir, yeri gelir eksi 30 eksi 50 derecede kalırsınız, böyle bir duruma hazırlıklı olmamanızın tekrarı olmaz, hayatınızı kaybedersiniz. Dağcılık kuvvetli hisler gerektirir. Dağın koşullarını iyi bilip ona göre çalışmak gerekiyor.

 

Türkiye dağcılık ne durumda?

Zavallı bir durumda…  Alt yapıyı kurmak dağcılık federasyonunun işi fakat bu işin ideolojisini bilmiyorlar ve iyi oluşturmuyorlar. Coğrafi bakımdan Türkiye bir dağlar ülkesi… Himalaya kadar olmasa da çok güzel dağlarımız var. Aladağlar, Kaçkar, Hakkari’nin dağları var. Kaya tırmanışı için de muazzam bir potansiyel var. Erzurum’da, donmuş şelale potansiyelimiz var ama kimse uğraşmamış. Türkiye, tırmanış için inanılmaz bir potansiyele sahip. Ama ülkemizde tırmanış, popüler bir spor değil. Türkiye’de spor değince futbol ve basketbol gibi insanların okumaktan çok izlediği sporlar gelir. Oysa spor aktif olarak katılım gerektirir.

Türkiye’de dağcılığı geliştirmek için ne yapılmalı?

Eskiden koşullar çok kötüydü şimdi daha iyi.  Zirve Dağcılık Kulübü var. Dağcılık yapmak isteyen herkes için, her ilde bu kulübün bir branşı var. Dağcılığı hiç bilmeyen bir insan bile buralara katılabilirler, eğitim alabilir, malzeme temin edebilirler. Eskiden bu imkanlar yoktu, şimdi her üniversitenin dağcılık kulüpleri var. Bu işte ekip ve eğitim çok önemli olduğu için dağcılık konusunda çalışan kurumlarda gayet önemli.

Tabi insanların da böyle bir spora ilgi göstermesi için doğayı sevmesi gerekir.

Doğayı ve o duygu yaşamadan bunun tadına bakmadan zaten böyle bir işi sevme gibi bir durum olamaz. Yani ben dağcı olacağım diye dağcı olunmuyor. Önce kolay bir yürüyüşten başlarsın, baktın beğeniyorsun sonra kademe kademe ilerlersin önce bir dağ tırmanışına gidersin, sonra bir kış tırmanışına gidersin, dağcılığa başlamış olursun. Dağcılık sınırı ilerletme işidir, yavaş yavaş seviyeni yükseltebileceğin bir spordur.

En sevdiğiniz ve sizi en çok zorlayan dağlar hangileri?

Türkiye’de pek öyle yerler yok. Türkiye’ de yapılanlar sınırlarımız dahilinde olan şeyler.  Ama mesela K2 gibi bir dağa insan ömründe bir kere çıkar. Sizin hazır olmanızdan ziyade dağın da hazır olması gerekir. Bu tür dağlar çok nadir zirvesine çıkılabilen dağlar. Hem tehlikeli hem de koşulları her zaman iyi olmuyor. Yakaladığınızda zaten zirveye belki gidebiliyorsunuz, ama bazen de inme şansınız düşük olması gibi birçok durum olabiliyor. Himalaya dağcılığı dünyadaki en riskli işlerden bir tanesi, sizin yaşam koşullarınızın ötesinde tehlikelere sahiptir Himalayalar. Yükseklik insanı öldürebilen bir şeydir. Yatmak uyumak gibi normal olaylar bile çok zorlaşırken, bunun üstüne bir de tırmanış yapmaya, binlerce metre yükseklikteki kar buz yamacı tırmanmaya çalışıyorsunuz. İşler gerçekten zordur yani yüksek dağlarda.

Özellik bu yüksekliklere çıkmadan önce ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz?

Antrenman hayatın bir parçası tabii ki. Özellikle benim gibi bir dağcı açısından hayat antrenmandan ibaret diyebiliriz. Şehirde antrenman yapıyoruz çoğu zaman, yapay duvarlarımız var onları kullanıyoruz, şehrin yakınında kayalar var onlara tırmanıyoruz. Belli aralıklarla dağa gidiyoruz, yük taşıyoruz, soğuğa gidiyoruz. Bunların hepsi büyük bir tırmanış olan Himalaya dağcılığına hazırlık.  Zaten bütün bir hayatta hazırlıktan ibarettir.

Erzurum’a tırmanış yapmaya gittiniz yakın zaman da. Dağcılık açısından pek bilinmeyen bir bölge, nasıl geçti sizin açınızdan?

Bütün kışı, Erzurum’da donmuş şelalelere tırmanarak geçirdik. Önümüzdeki kışı da öyle geçireceğiz. Birkaç safa halinde değişik arkadaşları çağırdık, Doğan Palut, Efecan Aytemiz, Emrah Özbay ve Türkiye’nin değişik yerlerinden daha önce buzda tırmanmış iyi teknik tırmanıcılar geldi. 3-4 değişik yerde, farklı şelale tırmanışı yaptık ve çok güzel oldu. Türk dağcılığı artık biliyor ki bu yörede donmuş şelale tırmanılabiliyor. İnsanlar Erzurum’u öğrenmiş oldu. Dünyada da donmuş şelale çok az bölge de var zaten. Bizdeki avantajı şu; ulaşım çok kolay fakat güvenlik sıkıntılarından dolayı bu branş ülkemizde yoktu. Burayı tırmanış yaptığımız bölgede 2011 yılında keşfettik. Erzurum Uzundere gerçekten bir doğa cenneti, çok bakir bir bölge. Burayı bir tırmanış bahçesi haline getirmeye çalışıyoruz. Bu konuyla alakalı uluslar arası bir “buz çalıştayı” da oluşturduk. Valiliğimizin ve Kalkınma Ajansı’nın desteklediği bu projeyle belli aralıklarla oraya gelip orada rotalar oluşturacağız ve orayı bir tırmanış bahçesi haline getireceğiz.

 “14x8000” gibi büyük bir projeyi sürdürüyorsunuz, biraz bahseder misiniz?

Yeryüzünde 8bin metreyi aşan 14 tane dağ var hepside Himalaya’da, bunların hepsine tırmanmak anlamına geliyor bu proje. Tırmanış yapılan dağlar Pakistan, Çin ve Nepal’de. Dünyada çok az gerçekleştirilen bir şey bu olay. 15 farklı milletten 33 insan yapmış şu ana kadar,  Türkiye’de de tek yapanı da benim. Şu ana kadar 9 farklı yerde toplamda 10 tane yaptım, geriye 5 tane kaldı. Bu yaz da Pakistan’da iki tane yapacağım. Proje baya ilerlemiş durumda Dağcılığın olimpiyatı gibi bir şey sayılır. 100 olimpiyat madalyası alsanız bundan daha az çalışmış olacağınız riskli bir iş. Sponsor buldukça devam ediyoruz. 3-4 sene sonra da 14x8000’i bitiririm diye düşünüyorum.

Sponsor bulmak büyük bir sorun bu konuyu nasıl aşıyorsunuz?

Sponsor konusunda sıkıntı yaşamamak mümkün değil,  Türkiye’de sponsorluk iyi bilinmiyor. Bu konuda sıkıntılı bir ülkedeyiz. Dağcılığa da pek ilgi yok. Büyük sponsorlarım da oldu, ama devamlılığı yok. Sponsor bulmak uğraştırıcı bir iş, görgülü bir sponsor olması gerekiyor, yaptığımız işe uygun olmalı. Şu andaysa Northface’nin atleti durumundayım, her şeyimi karşılıyorlar. Mat Yatçılık da bu seneki destekçilerim arasında. Bize destek olmak istediklerini söylediler sağ olsunlar doğa sporlarına meraklı insanlar. Onları da beraberimde Pakistan’a taşıyacağım.

Doğa sizin için neyi ifade ediyor?

Doğa, hepimizin geldiği yer, hepimizin özü. Yaşadığımız şehir, cep telefonları, satılık olan mallar ve diğer insanlar bizi ne kadar yabancılaştırsa da biz doğanın bir parçasıyız. Doğaya gittiğinizde aslında kaybettiğiniz ilkel güdüleri yakalayabiliyorsunuz. Evrenle olan bütünlüğünüzü kavramınızı sağlıyor. Birçok insan bunun ne demek olduğunu bilmese de bizim gibi doğaya, dağa,  giden insanlar bunu yakalayabiliyor ve bu çok güzel bir şey. Ama beni doğa da özel olarak çok etkileyen bir şey yoktur ara sırada doğaya karışan bir insan değilim, ömrüm orada geçtiği için bana yukarda her şey normal geliyor.

Himalayalar peki, çok farklı bir coğrafya, çok farklı bir kültür orası size neler hissettiriyor?

Himalaya çok görkemli bir yer, sonuçta dünyadaki en büyük dağlık silsile, çok az yer vardır bu kadar görkemli. Her şeyiyle insanı etkiliyor. Dünyanın her yerinden dağcı arkadaşım oldu, birçok insanla tanışıyorsunuz orada tırmanış esnasında, Nepalli, Hindistanlı, İngiliz... Farklı ülkelerden insanlar geliyor etkileşime giriyorsunuz. Zaten Nepal bambaşka bir dünya ve medeniyet, buraya çıkmak insanı sürekli dönüştürüyor, çünkü şehri unutuyorsunuz. Şehre geldiğinizde buradaki hayatı tekrardan keşfetmeye uğraşıyorsunuz. Himalaya farklıdır adeta uzay gibi.

Pakistan’da siz oradayken, kampı teröristler bastı ve bir facia yaşandı, olayı anlatır mısınız?

Evet, öyle bir talihsizlik oldu. Ana kampı Taliban teröristleri bastı ve değişik ülkelerden 11 dağcıyı kurşuna dizdi. Ben yüksekte, dağda olduğum için şanslıydım ve bu yüzden başıma bir şey gelmedi.

Daha erken tırmanmaya başladığınız için mi başınıza bir şey gelmedi?

Böyle diyebiliriz… Ben beklemeyi sevmeyen bir insanım, ben gideyim bir an önce tırmanmaya başlayım isterim. Bu yüzden orada değildim. Büyük şans…

Everest’te pek çok cesetlerin olduğunu ve birçok rotayı cesetlerin belirlediğini söylemiştiniz…

Doğru. Yüksek dağlarda ölen bir adamı olduğu yere bırakıyorsunuz. Uzun süreli cesetleri zaten kaldıramıyorsunuz. Oraya yapışıp, dağın bir parçası oluyor. İndirmeniz de mümkün değil. Şaşırtıcı değil çok… Savaş alanında da cesetler vardır. Orası da bir türlü savaş alanı. Türkiye’de böyle bir şey yok ama.

Her isteyen Everest’e çıkabilir mi?

Bana bunu herkes soruyor. Ben de ona diyorum ki: Önce ne yaptın hazırlığın nedir, Everest’e tırmanmak için? Öncesinde hazırlığını yapman lazım çünkü, 6 bin 7 bin metrelik dağlara çıkman lazım, o zaman olur. Dağa çıkmak, her insan için büyük bir deneyimdir ama kendinizi hazırlamanız gerekiyor. Uygun çalışmayı yapmadan mümkün değil. Uygun bir çalışmayla herkes dağa çıkabilir. Himalaya’da sadece Everest yok bir sürü kolay ama yüksek dağ var bunlara çıkarak insanlar deneyim kazanabilir. Güney Amerika’da da böyle dağlar var.

AKUT’la ilgili çalışmalarınız var mı?

AKUT ile çok bir ilgim yok. Ankara’da Dağ Kurtarma birimindeydim. Kurtarma timleri kurulunca da bize gerek kalmadı. Lokal tırmanıcılar, çok daha yakındalar ve hemen müdahale edebilirler. Bizim Ankara’dan İstanbul’dan gelmemiz bir günü alır. Benim de pek bir girişimim yok.

Yeni bir kitap çıkardınız…

Evet, daha çok yeni bir kitap, 5-6 gün oldu çıkalı. 2012’de dünyanın en yüksek ikinci dağı K2’ye çıkmıştık. En zor tırmanıştır. Bunla alakalı “Dağların Dağı” diye bir kitap yaptık, tırmanış güncesi gibi. Bana ait sekizinci kitap oldu bu. Everest için de yeni bir kitap basacağız.

Dağcılıktan farklı ilgi alanlarınız var mı?

Pek değil. Ben sporcuyum, zaman da yok, kafamda yer de yok. Başka hiçbir şeyle uğraşmıyorum.  “14 x 8000” tüm konsantreyi alıyor zaten. Dağın antrenmanı sadece dağda oluyor, o yüzden çok vakit alıyor tırmanış. Reflekslerin canlı tutulması gerekiyor, antrenman konusuna da çok önem veriyorum bu yüzden. Normal bir insanım. Çok farklılığın gereği yok. Zor bir iş yapıyorum ama kendim için yapıyorum. Neye sahip olduğunuz değil kiminle paylaştığınız önemlidir, herkes insan sonuçta.

Denizle ilgili misiniz?

Denizle pek bir ilgim yok.  Denizin olduğu bir yerde yaşamak keyifli ama benim suyla aram yok. Deniz tatiline gitsem sıkılırım. Aksiyon seven bir insanım. Dağcıların hepsi öyledir, su bizi bozar. Fazla relax işler onlar. Zaten benim de her şeyi yapayım, her şeyin zevkini alayım gibi bir derdim yok. İnsan bir şeyi iyi yapmalı ve onda başarılı olmalı.

Vira’yı nasıl buldunuz?

Çok güzel bir dergi. Her şeyden evvel çok kaliteli ve renkli. Önemli yazarlar var, Coşkun Aral, Cezmi Ersöz… Denizcilik Türkiye’de yeteri kadar kullanılmayan bir alan, mümkün olduğu kadar anlatmak ve sevdirmek gerekli bence, bunu da siz yapıyorsunuz. Sadece bu ülkede kadın-erkek dergileri olmasın, doğa dergileri de olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

Kemal Can Kayar

virahaber.com

Bu haber toplam 2815 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.