Cihan Ergenç: "Hep birlikte geleceğe bakalım"
Türk Armatörler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda İMEAK Deniz Ticaret Odası Meclis Üyesi olan Cihan Ergenç, göreve geldikten sonra verdiği ilk röportajda; hedeflerini, yaptıkları çalışmaları ve hayallerini anlattı.
Türk Armatörler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı oldunuz, hayırlı olsun… Sizce denizcilik sektöründe önümüzdeki dönemde neleri konuşacağız? Sektör başka bir tarafa doğru evriliyor, değişiyor. Bunu yakalayabilecek miyiz?
Türk denizciliğinin çok ciddi bir tecrübe birikimi var; o yüzden ben yakalayacağımızı düşünüyorum. Tabii bunun için çok çalışmamız, kendimizi eğiterek, geliştirerek, yetiştirmemiz gerekiyor. Bunun yanında birlik ve beraberlik içerisinde kalarak disiplinli, istikrarlı bir şekilde inandığımız doğruları yaparak ilerlemeliyiz.
İMEAK Deniz Ticaret Odası’nda yaptığınız konuşmada da birlik, beraberlik mesajı vermiştiniz…
İMEAK Deniz Ticaret Odası bizim çatı örgütümüz. Her şekilde birlikte çalışıyor ve iş birliği yapıyoruz. Bence birlik, beraberlik konusu son derece önemli… Bu söylemimde sadece armatörleri ya da Deniz Ticaret Odası’nı kastetmiyorum. Daha geniş bir perspektifte bakmak gerekiyor. Ayrıca birlik, beraberlik konusu bir günde sağlanacak bir şey de değil. 30’a yakın STK ve birçok denizcilik üniversitesi var. Ön koşulsuz olacak şekilde önce ülke menfaatleri, daha sonra sektör menfaatleri doğrultusunda herkesin elini taşın altına koyması lazım. Bu önemli konuyu zamana yayarsak, çok farklı yerlere geleceğimizi düşünüyoruz. Bunu bürokrasi, samimiyet veya eğitim olarak da görebilirsiniz.
Gözlemlerime göre şöyle bir durum var: Türk armatörleri, Türk servis veya ikmal sağlayıcıları olarak biz birbirimizi tanımıyoruz. Yabancılar bizi daha iyi tanıyor. Bu birlik beraberliği sağlamak için değişik projeler üretmeye çalışıyoruz. Bir de şunu unutmamalıyız; geçmişi konuşmamak lazım. Ben prensip olarak geçmişi konuşmuyorum. Bu durumu aynı tarih gibi görmek, öyle okumak gerekiyor. Geçmişten derslerimizi alıp, geleceğe bakmamız lazım. Bana göre bugün de bitti… Denizcilik sektöründe birlik ve beraberlik ile hep birlikte geleceğe bakalım. Üzüldüğüm tek şey, geçmişte kalarak boşa harcanan enerjiler olduğu. Katılımcılık, katma değer, birlik-beraberlik, buralarda art düşünceler olmamalı, adil olmanız gerekiyor.
Aslında Ballast Water Management’te bu beraberlik sağlandı. Bu konuda bir arada çalışarak güzel bir başarı elde edildi. Denizcilik sektöründe ilk defa böyle bir kümelenme projesi yapıldı. Bunun devamı gelecek mi?
O konuda hem ticari, hem eğitim boyutunda yine projelerimiz olacak. Ballast Water Management çalışmasının yarattığı en önemli şey birlik beraberlik ruhu ile neler başarılabileceğini göstermek oldu. Ön koşulsuz, hedefe yönelik yapılan bir çalışmaydı... Uzak olduğumuz insanlar ile birlikteliğin ve dostluğun başlangıcı oldu. O tarz projelerimiz yine vardı; fakat Covid-19 biraz engel oldu çalışmalarımıza. Ayrıca, Ballast Water Management çalışmasını yaparken; Türk Armatörler Birliği, İMEAK Deniz Ticaret Odası veya KOSDER olarak yapmadık. Tamamen bağımsız bir birliktelik ruhunu oluşturmaya çalıştık ve başardık da. Bu proje ile Türk denizciliğine 16-17 milyon dolarlık bir tasarruf sağlandı. Birçok ülkeden önce davranıp, BWT eğitim simülasyonu İstanbul’da kuruldu, bu başarıyı sağlayabilmek çok önemli… Tekrar bu tarz projeler yapmaya devam edeceğiz.
Önümüzdeki süreçte sektörümüzü en çok zorlayacak konu nedir?
Yeni yakıtlar, yeni teknolojiler, GHG (green house gaz) çevre kuralları. Bu konuyu çok iyi okumamız ve ona göre kararlar almamız lazım. Çünkü yenidünya denizcilik düzeni geliyor. Bu resmi iyi görmemiz, okumamız şart.
Yakıtlarla ilgili yaptığınız çalışmalardan, projelerden bahsedebilir misiniz?
Yakıt konusuna gelince; aslında IMO’nun (International Maritime Organization) bana göre yapmış olduğu yanlış bir uygulama. Olmayan bir yakıt konuşuldu sürekli. VLSFO düşük kükürtlü yakıt yerine Gaz Oil’e geçseydik çok daha doğru olurdu. IMO’nun bu konuda aldığı kararların hem armatör boyutu, hem gemi boyutu var. Yaptığımız çalışmaların biri de, kaptan, başmühendis ve gemi zabitlerine yönelik eğitimler oldu. Bu konuda 4-5 eğitim semineri yaptık, birini İTÜ’de yaptık bu çalışmayı. 300’e yakın kişi katıldı. Bu eğitimleri değişik üniversitelerde yapabiliriz. Aslında denizcilik üniversitelerinin değerli hocalarını da biraraya getirerek AR-GE projeleri hayata geçirebiliriz.
Zaman çok çabuk geçiyor. 1 Ocak 2023 yılından itibaren Power Limitation (Güç Sınırlaması) kuralı geliyor. Bu da ayrı bir milat olacak. Bunun için de eğitim semineri hazırlıyoruz. Bu aslında armatörler açısından baktığınız zaman faydalı bir şey… Kriz zamanında bizler hız düşürerek, ekonomik güçlerle yol alıyorduk. Piyasaların düşük olduğu zaman yavaş gitmek her zaman karlıdır; ama piyasalar yüksek olduğu zaman da hızlı gitmek karlı hale gelir. 1 knot yavaş gitmek, piyasa-arz talebi açısından ortalama yüzde 5 tonmil ilave demek ve de yüzde 5 gemi arz eksikliği demektir. Bu da piyasaya arz ve talep olarak pozitif yansıyacak. Bizim yapmamız gereken ödevler var. Maliyet bakımından bakıldığında ise, çok büyük maliyetler olacağını sanmıyorum. 2023, 1 Ocak’a kadar bunları çalışmamız yanı hesap ve raporlar, klas onay süreci, hız limiti için gerekli donanım ve programları bitirmemiz lazım. Bu konuda eğitim vermek üzere hazırlıklar yapıyoruz.
Avrupa Birliği de emisyonlarla ilgili bir sistem kurmaya çalışıyor, adı da Emisyon Ticaret Sistemi…
2026’da karbon indeks vergileri ya da cezaları söz konusu… Bunu dünyada herkes farklı farklı uygulayacak gibi gözüküyor. Formüller belli, ama net hedefler belli değil. Uygulamada birçok zorluklar var. Devletler de buradan vergi almak para kazanma derdinde. Her yıl karbon indeks CCI’da geminin ekonomisine göre A’dan E’ye kadar bir kategori verilecek ve her gün bu yaşlandırılacak. Dolayısıyla piyasalar bir yandan arz-talebi görecek ona göre bir strateji belirleyecek, bir yandan teknoloji, bir yandan da yeni inşa için çok stratejik ve zor bir sürece giriliyor. Her krizi kendi özünde incelemek lazım… 2009 krizine göre piyasada gemileri alalım satalım çalıştıralım mantığı farklı; bugün bambaşka. Profesyonellerin ve gemi işletmecilerinin bu resmi iyi görmeleri gerekir; hem ticari, hem de teknik ve operasyonel olarak çok iyi dersimizi çalışmamız lazım.
Son dönemde denizde kazalar oluyor ve değişik sebeplerle gemiadamı ölümleri gerçekleşiyor. Bu doğrultuda denizcilik eğitimi ve kazalarla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bunun tek bir cevabı yok. Bu işe YÖK’ten başlayıp, denizcilik eğitimlerinden konsantre olup, staja gidip, staj sonrası eğitimlerle devam etmek lazım. Yıllardır şunu söylüyorum; “6 aylık son staj, kesinlikle yeterli değildir!” İTÜ, Piri Reis Üniversitesi veya 9 Eylül Üniversitesi fark etmez. Bana göre bugün mezun olan öğrencilerin yüzde 80-90’ı son stajlarını yaptıktan sonra zabitliği almalarına rağmen, zabitliğe hazır değiller. Biz bu gençleri hazır olmadan veya eksik bir şekilde, donanımları olmadan zor bir görevin içine atıyoruz. Bütün bunlara eğilmek lazım… Biz üniversitelerle sektör işbirliğinin çok zayıf olduğunu düşünüyoruz, bunu Avrupa, Amerika standardına çekebilmek için ortak projeler üretilmesini, AR-GE çalışması veya danışma kurulu kurulmasını önerdik. YÖK bunun kararını aldı ve şimdi bütün üniversitelerin danışma kurulları var. Ben; hem İTÜ’nün, hem de Piri Reis Üniversitesi’nin danışma kurulundayım. Özetle üniversitelerimiz ile özel sektör diyalog ve işbirliklerini yükseltmemiz gerekmektedir.
Benim esas büyük hedefim şu: Bence denizciliğin, üniversite sonrası ortak bir eğitim merkezine ihtiyacı var. Bütün armatörlerin, hepimizin, bir şekilde eğitim çalışmalarımız var. Tek çatı altında verilmeli bu eğitimler, üst akıl hakim olmalı. Bu merkezde; armatörleri, DPI’ı, enspektörü, kaptanları, mühendisleri, gemicileri ve elektrikçileri bütün kategorilerde her sene çıtayı biraz daha yukarı çekebilecek şekilde eğitmeliyiz. Dolayısıyla burada da birlik beraberliğe ihtiyaç var. Eğitim ve know-how kısmı son derece zor ve önemli bir proje. Hayal etmek için bir 2000 yılındaki Türk denizciliğini düşünün, bir de bugünkü Türk denizciliğini düşünün… Sonra da “2030’da nasıl bir Türk denizciliği know-how’ı?” olabilir diye hayal edelim.
Türk Armatörler Birliği’nin yurtdışındaki kurum ve kuruluşlarla üyeliği var mı?
ICS’den (Uluslararası Deniz Ticaret Odası) İMEAK Deniz Ticaret Odası vasıtası ile faydalanıyoruz. Üye olduğumuz birkaç yer var, ama küçük yerler. Yine üye olmayla ilgili girişimlerimiz oldu, ancak ücretler çok fazla. Türk Armatörler Birliği’nin finansal durumu, üyelik durumu asıl sorunlarımızdan bir tanesi. Kaynak yaratmak gerekiyor. Yine uluslararası kontaklarımız da bulunuyor. Ayrıca Dış İlişkiler Komitemiz var. Onu bu sene biraz daha aktifleştirmeyi düşünüyoruz. Ancak tabii pandemi süreci bizim hedeflediğimiz faaliyetlerin ancak yüzde 55-60’ını yapabildik. Bu pandemik durum elimizi kolumuzu bağlıyor.
IMO emisyonlar konusunda net ve önümüzde zor bir süreç var. Tabii bunun armatörlere bir maliyeti de var. Bu değişime ayak uydurabilmek için armatörler bir bedel ödeyecek. Bazı küçük armatörler yok olabilir mi?
Bunun bedelini asıl halk ödeyecek. Küçük armatörlerin yok olması bir yana, büyük armatörleri bile gözlerine kestirmişler. Burada en önemli şey eğitim. Bizim Norveç standardında gemi işletmeciliği yapmamız lazım. Ben 1990’da bu işe başladığımda 10 tane sertifika vardı. Şu anda 150 sertifikamız var ve bu süreç devam ediyor. Burada en önemli nokta oyunu iyi okumak; donanımlı olup geleceği düşünmek, öngörmek ve hazırlanmak… Her hâlükârda çıtayı yükseltmemiz gerekiyor. Armatör, DPI, enspektör ve gemi çalışanları olarak her açıdan çıtamızı yükseltmeliyiz. Bunları da doğruları, birlik ve beraberlik içinde yaptığınız zaman başarabilirsiniz. Bizim tek prensibimiz var; doğruları yapmak.
Önümüzdeki dönemde nasıl bir piyasa bekliyorsunuz, değerlendirir misiniz?
Krizleri ön görmek mümkün değil. Ben eğitimimi Amerika’da yaptım, bu sayede Amerikalı gibi düşünebiliyorum. Uzun zaman Ruslarla iş yaptık. Aynı zamanda iki yıllık siyasal bilgiler eğitimim de var. Dolayısıyla hem siyasi, hem global ticaret ve ekonomi bilgim var. Farklı açılardan baktığınız zaman, ekonomiyi daha iyi değerlendiriyorsunuz. Ben global büyümenin süper sürece girdiğini düşünüyorum. Dalgalanmalar mutlaka olacak. Şu anda son yıllardaki pandemiden dolayı ötelenen talep veya azalan stokların gün yüzüne çıkışı ve hareketliliği var. Önümüzdeki 2-3 yıl global ekonomiyi iyi görüyorum. Tabii ki krizler olabilir, mutlaka bir düzeltme bekliyorum, ama yine de 2020 öncesinden çok daha iyi görüyorum dökme yük piyasasını. Bu da Türkiye’ye, denizcilik sektörüne ve tüm dünyaya pozitif olarak yansıyacaktır.
Son olarak nasıl bir hayaliniz var sektörün ileri gitmesi adına?
Dünyada Tonaj Kütük veya Vergi Sistemi dediğimiz bir sistem var. Biz bunu istiyoruz, ancak bunun PR’ını yapamadık, kendimizi yeterince anlatamadık. Yaklaşık 35 ülke 20 yılı aşkındır Tonaj Vergi Sistemi’ne geçti. Dünya oraya gidiyor. Bugün Tonaj Vergi Sisteminde, TUGS’da ne ödüyorsak aynısını ödeyelim yine. Kontrol altına alalım. Dünyadaki Tonaj Vergi Sistemi’ne baktığınızda ana veya esas konu; “iş yerini orda aç, kararlarını orda al, yanı katma değerini buraya getir.” Yani sen İstanbul’daki ofisini kapat Dubai’ye, İngiltere’ye, Yunanistan’a vs. gel. Bu gelecekte armatörün yurtdışına gitmesi anlamına geliyor, buna mecbur kalına bilinir. Dünyada uygulanan en kötü Tonaj Vergi sitemine razıyız. Bu süreç ülke ekonomisine 20 milyar döviz kazandırabilir, Katma değerini, istihdamını, ticaretini, bakımını ve diğer şeyleri hesapladığınız zaman 90 milyar dolara kadar katma değer ekonomisi yaratıyoruz. Tek isteğimiz eşit rekabet imkânları ve aynı sistemin ülkemizde uygulanması ve hukuki bir altyapının oluşturulması. Bu konu, Türk denizciliğinin vizyonsal ve stratejik bir projesidir. Türkiye’ye çok şey katacak ve kazandıracaktır. İddia ediyorum İstanbul dünya denizcilik başkentlerinde ilk beşte yer alabilir ve bu proje sayesinde alacaktır. Bunu mutlaka başarmalıyız.
Kaynak: Deniz Ticareti Dergisi - Ekim Sayısı
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.