1. HABERLER

  2. DENİZ KÜLTÜRÜ

  3. Can damarımız göllerimizi kaybediyoruz
Can damarımız göllerimizi kaybediyoruz

Can damarımız göllerimizi kaybediyoruz

Vira Dergisi’ne katkıda bulunan Gökhan Karakaş, Milliyet Gazetesi için Türkiye’nin gölleri ile ilgili büyük bir yazı dizisi hazırladı.Sizleri Ozan Güzelce’nin fotoğrafları eşliğinde, Gökhan Karakaş’ın araştırması ile baş başa bırakıyoruz.

A+A-

Bir önceki sayımızda Milliyet Gazetesi tarafından yazı dizisi haline getirilen önemli bir çalışmayı yayınlamaya başlamıştık. Vira Dergisi’ne yazıları ile katkıda bulunan arkadaşımız Gökhan Karakaş, Milliyet Gazetesi için Türkiye’nin gölleri ile ilgili büyük bir yazı dizisi hazırladı. İlkini geçen sayımızda yayımladığımız yazı dizisinin ikinci bölümünde de sizleri göllerimizin felaketi ile yüz yüze getireceğiz. Bu kez Akşehir, Eber, Hazar, Tuz, Van Gölü gibi göllerimizin son durumunu sizlerle paylaşacağız. Ne yazık ki iyi haberler veremeyeceğiz, çünkü güzelim göllerimiz büyük bir felaketle karşı karşıya. Bazıları için hala bir umut var, ama bazıları için artık çok geç diyebiliriz. Şimdi sizi Ozan Güzelce’nin fotoğrafları eşliğinde, Gökhan Karakaş’ın araştırması ile baş başa bırakıyoruz.

Haritada göl, gerçekte çöl


Nasrettin Hoca’nın umutla maya çaldığı Akşehir Gölü küresel ısınmanın da etkisiyle yok oldu. Antalya’daki Karagöl tarım alanına çevrilmiş. Eber Gölü de, bilinçsizlik nedeniyle can çekişiyor!


Fiziki haritalarda mavi renkle gösterilmesine rağmen bulunduğu alanda sadece bodur ağaçlar ve yaban bitkilerinin yetiştiği Akşehir Gölü, artık bir bozkır. Akşehir Gölü’nün havzası Konya ve Afyonkarahisar illeri arasında yer alıyor. Kapalı bir havza olduğu için doğal riskler taşıyan Akşehir Gölü, insan eliyle yok edilen göllerimizden biri. Küresel ısınmanın bir sonucu olarak bölgeye her yıl daha az yağış düşüyor. Yağmurların azalmasıyla havzada su toplanmadığı için göl yeteri kadar beslenemiyor. Çölleşmeyi tarımsal amaçlı su kullanımı da destekliyor. Akşehir Gölü’nün suları tarım arazilerine hayat vermek için çekiliyor. Gölü besleyen derelerin önü kesilerek bahçelere çevrilirken, açılan derin kuyular meyve tarlalarını sulamak için kullanılıyor. Böylece Akşehir’i besleyen yer altı suları göle ulaşamıyor.

“Adam boyu kadar sazan tutardık”


İlkokul kitaplarında 353 kilometrekare alanı ile Türkiye’nin beşinci büyük gölü olarak anılan Akşehir Gölü, belirtilen büyüklüğünün ancak dörtte biri kadar kaldı. Oysa 1961’de Akşehir Gölü’nden taşan sular büyük bir sele sebep olmuştu. 1970’lerde en yüksek su seviyesine ulaşan Akşehir Gölü’nün şimdilerde derinliği bir metreyi bile bulmuyor. Gölün kenarında kurulan Gölçayır Beldesi’nde yaşayanlar, gölün nasıl eridiğine şahit olmanın burukluğunu yaşıyor. Gölçayır Belediye Başkanı Hüseyin Cahit Kılınç, “Akşehir’i insanoğlu yok etti. Eber Gölü de, Akşehir’in yok oluşundan etkilendi can çekişiyor. Her yıl Nasreddin Hoca şenliği yapıyoruz, ama mirasına sahip çıkamadık. Binlerce kişinin ekmek kapısıydı. Balığı yeniliyor, sazlığını kullanıyorduk. Napolyon kirazı bu bölgede yetişir. Adına yakışır lezzetini göl kuruyunca yitirdi. Gölü kaybettik, kültürümüz değişti” dedi.
 

Akşehir Gölü’nde balıkçılık yaparak hayatını kazanırken, şimdilerde bozkıra dönüşen arazide dolaşan Musa Ordu ise, “Her balığın ayrı mevsimi vardı. Sazanlar öyle büyük olurdu ki, haftalığımızı çıkartırdık. Hele de mayıs ayında ateş yakar, balık şenliği yapardık. Göl kurudu beldemizin yaşam şekli değişti. Ne şenlik havası var, ne de eski dostluklar” diye konuştu.
 

Doğal alanı 353 kilometrekare olan Akşehir Gölü, küresel iklim değişikliği ve bilinçsiz sulama nedeniyle 1997’den beri kuruyor. 2008’de tamamen haritadan silindi. 2009’da yağışlarla 30, 2010’da 45, 2011’de 80 kilometrekare oldu. Bilinçsiz sulamanın devam etmesiyle gölün yüzölçümü 35-40 kilometreye düştü. Akşehir’de her yıl 5 Temmuz’da düzenlenen “Uluslararası Nasreddin Hoca’yı Anma ve Mizah Günleri” töreninde göle sembolik olarak yoğurt mayası çalınıyor.


Adı gibi kaderi de kara
 

Akdeniz Bölgesi’nde Antalya’nın Elmalı İlçesi’nde yer alan Karagöl, mazide sulak olarak anılsa da, şimdilerde tarım arazisine dönmüş durumda. Göl, köylülerin isteğiyle 1970’lerde çok yakınındaki Avlan Gölü ile birlikte kurutularak tarım arazisine dönüştürülmüş. Ama ne yazık ki Karagöl Avlan kadar şanslı değil. Çünkü tarım arazisi yapılan Avlan tekrar sulak alan haline getirilirken, Karagöl’de geri döndürülemez bir tahribat oluşmuş. Topraksız köylüye toprak olan Karagöl, bozulan yapısı nedeniyle her ürünü yetiştirmeye de elverişli değil. Köylüler, sulak alanın tarım arazisine çevrilmesinden pişman. “Karagöl-Avlan Projesi” kapsamında 1970’li yıllarda Karagöl ve Avlan’ın 10 yıl içinde tamamen kurutularak çiftçiye tarım arazisi haline dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Karagöl’ün suları bir kanal ile Düden’e ve Avlan Gölü’ne aktarılırken, açılan arazi de köylülere dağıtıldı. Binlerce yıl çevresine bereket saçan Karagöl bu projeyle toprak olurken, göldeki canlı yaşamı da sona erdi.

Demirel uyarmıştı…
 

Aynı kapsamda kurutulan Avlan ise, köylülerin birleşerek yeniden canlandırma çabasıyla hayata döndü. Karagöl ise geniş bir tarım arazisi olarak kaldı. Arazinin etrafında ilçeye de adını veren elma bahçelerindeki verim de büyük oranda düştü. İnsanoğlunun yok etme güdüsünün bir sonucu olarak doğal yapısı geri dönülmez şekilde bozulan Karagöl’ün eski tanıklarından Yakup Yıldırım, “Çocukluğumuzda bu göle girer serinlerdik. Çok insan yüzmek isterken boğulduğu için Karagöl adının verildiği söylenir. Süleyman Demirel’in başbakanlığı sırasında gölün kurutulmasına karar verildi. Hatta Demirel köylüleri ‘Yapmayın sonra pişman olursunuz’ diye uyardığı ama sözünü dinletemedi. Şimdi gölün bulunduğu alan çöl oldu. Birkaç yıl verimli ürün alındı şimdi tarlalarda ekim bile yapılmıyor. Kayıklara binip balık tuttuğumuz gölde şimdi ıssız bir arazi uzanıyor. Karagöl gitti, bölgemizin özelliği de bitti” yorumunu yaptı.


Eber Gölü kamış tarlası oldu
 

Adını bölgede yaşayan Avşar Türkmenlerinin bir obasından alan Eber Gölü, su kaynaklarının azalması ve bilinçsiz kullanım nedeniyle yok olma aşamasında. Jeolojik devirlerde Akşehir ile tek bir bütün olan Eber, doğal güzelliklerini hızla yitirmeye devam ediyor. Küresel ısınmanın da etkisiyle su seviyesi hızla düşen Eber’in Akşehir’i besleyen kaynaklarının önüne yapılan bentler, iki gölü birden yok olmanın eşiğine getirdi. Yılın her dönemi sığ sularıyla bilinen gölün su kotundaki azalma her yıl daha çok fark ediliyor. Ülkemizin en az yağış alan bölgelerinden birinde yer aldığı için beslenme kaynakları oldukça az olan Eber’i alttan destekleyen yeraltı sularındaki azalma da, küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle gölün yok oluşunu hızlandırıyor. Göl alanı 1969 yılında 164,5 kilometrekare olarak ölçülen Eber’in, 1990’larda 62 kilometrekareye kadar düşmesi bunun en çarpıcı göstergesi. Gölün kaybına neden olan bir diğer etken ise, tarımsal arazilere su kaynağı yaratmak için açılan derin kuyular. Gölü besleyen kaynakların önüne bilinçsizce yapılan barajlar da, gölü düz bir ovaya dönüştürmüş durumda.

Balıkçılık tamamen bitti


Ağır kirlilik yükü göldeki balıkçılığın tamamen bitmesine neden olurken, balıkçılıkla geçinen 20 köyde yaşayanlar da, farklı mesleklere yönelmek zorunda kalmış. Hassas Alanlar Daire Başkanlığı verilerine göre birkaç yıl öncesine kadar 650 teknenin bulunduğu gölde artık hiç balıkçı yok. Eber’de tutulan yıllık balık miktarı 90’lı yıllarda 125 tonken şimdilerde bu rakamlar hayal bile edilmiyor. Köylü için geçim kaynağı olan sazlık alanların azalmasıyla SEKA Kağıt Fabrikası’na satılan sazların oranı da hızla azalmış. Kirlilikle birlikte göçmen kuşların geçiş güzergâhındaki Eber’e gelen kuş sayısı sadece birkaç bine kadar gerilemiş. Oysa 1970’lerde 200 binden fazla kuşun gölde misafir olduğu biliniyor. Eber Gölü’nde alacabalıkçıl, erguvani, çeltikçi, dikkuyruk, saz delicesi gibi türlere bile rastlanmıyor.
 

Birinci Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmesine ve Ramsar Sözleşmesi’ne göre korunması gerekmesine rağmen Eber Gölü ıssızlığına mahkum edilmiş sulak alanlarımızın başında yer alıyor. 20 yıl önce üzerinde 30 tür kuşun dinlendiği, sularında ekonomik değeri yüksek balıkların tutulduğu Eber’in kaderi şimdilerde sadece yağmurlara bırakıldı. Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2007’de Akşehir-Eber Gölleri Sulak Alan Yönetim Planını hazırlamasına rağmen ekolojik dengenin eski günlerine dönmesi çok zor gözüküyor.
 

Hazar katı atık gölüne döndü!
 

Hazar Gölü de katı atıkların tehdidi altında... Çevresindeki yapılaşma Hazar’ın sonunu hazırlıyor. Van Gölü de kaçak avlanma yüzünden doğal yapısı kaybediyor. Kirliliğin de had safhada olduğu gölde arıtma sorunu 20 yıldır çözülemiyor.
 

Türkiye coğrafyasının küçük ama arkeolojik değeri en yüksek göllerinden olan Hazar, çevresindeki yerleşim yerlerinden dökülen katı atıkların tehdidi altında. Etrafındaki yaşamdan kaynaklanan evsel atıklar ve sanayi bölgelerinden gelen endüstriyel atıklar Hazar Gölü’nün sularını kirletiyor. Doğal sit alanı statüsündeki gölün Kilise Adası ve suyun altındaki batık kenti ise 1991’den beri birinci derece arkeolojik sit alanı. Elazığ sınırları içinde yer alan Hazar Gölü, Türkiye’nin en derin gölleri (80-300 metre arasında) arasında yer alıyor. 275 kilometrekarelik göl havzası ile pek çok bilim insanının çalışma yapmasını sağlayan Hazar Gölü, denizden yaklaşık bin 300 metre yüksekliği ile de dikkat çekiyor. Uluslararası öneme sahip sulak alan, önemli doğa alanı, önemli bitki alanı ve önemli kuş alanı statüsündeki Hazar Gölü, ne yazık ki çevresinde süren yaşamdan kaynaklanan tehditlere açık. Göl; hem evsel, hem de endüstriyel atıkların tehdidi altında. Gölün etrafında kurulan kamplar ve tatil siteleri artık işlevini yerine getirmediği için kapanırken, yazın kurulan çadır kamplarından da atıkların bırakıldığı biliniyor. Sivrice’nin şehir atıklarının verilmesi kirliliği artırırken, çevresinde pancar, buğday, arpa, elma, çilek, üzüm gibi pek çok ürünün yetiştiriciliğinin yapılması gölün ekosistem için önemini kanıtlıyor.

Göle dökülmemeli
 

Fırat Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Doç. Dr. Yusuf Saatçi, gölün 1994’te Çevre Bakanlığı tarafından uluslararası öneme sahip B sınıfı sulak alan ilan edildiğini belirtti. Mavi bayraklı gölün çevresindeki yoğun yapılaşma nedeniyle her geçen gün daha çok kirlendiğini belirten Doç. Dr. Saatçi, “Öncelikle Sivrice’nin atık sularının kanalizasyonda toplanması ve katı atıkların göl çevresine dökülmemesi gerekiyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kendine has plajları olan, pek çok su sporu yapımına elverişli gölümüz kirliliğin tehdidi altında yok oluyor. Göldeki karabalık ve aynalı sazan avcılığı da kirlilikten etkilenecektir. Siraz Balığı ve Hazar İncisi gibi iki tür balık göle hakim türler arasında. Ekolojik dengesinin korunması ve su kirliliğinin önlenmesi için harekete geçilmeli. Arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atık suların göle verilmesi engellenmeli. Yaz aylarında turizm nedeniyle göl çevresindeki katı atık miktarı artıyor” dedi.

Elazığ Hazar Gölü ve Çevresini Koruma Derneği Başkanı Sedat Demirtaş da, gölün turizme katkısının çok büyük olduğunu, hızla kirlendiği için doğal yapısının bozulmaya başladığını vurguladı. Demirtaş, “Hazar Gölü’nün sadece Elazığ için değil, Bingöl, Diyarbakır, Batman, Malatya ve Tunceli’nin turizmi için de önemli bir rolü var. Sivrice’de planlanan arıtma tesisi göle çok faydalı olacak. Katı atık kirliliğini ve şehrin bıraktığı kanalizasyonun önüne geçebilirsek, Hazar Gölü’nü kurtarabiliriz” şeklinde konuştu.
 

Gizemli batık kent
 

Hazar Gölü’nün altındaki antik yerleşim tarihi kaynaklarda Dzovk olarak geçiyor. Kilise Adası’ndaki kentin 12. yüzyıldan itibaren dini bir merkez olduğu kabul edilirken, 3. Krikor Pahlavuni’nin 1150’de kurduğu düşünülen kentte kiliseler bulunuyor. Suyun çekilmesiyle gözetleme kuleleri görülebiliyor. İTÜ’den Çiğdem Aygün ve sualtı görüntüleme uzmanı Engin Aygün uzun yıllardır batık kentin sırlarını ortaya çıkartmak için çalışıyor. Batık kentte ortaçağda kullanılan amforalar ve turkuaz desenli sırlı tabak parçaları, alanın Selçuklu Dönemi’nde de kullanımına devam edildiğini gösteriyor. Gölün sodalı suyu, duvarlar üzerinde koruyucu bir kalker tabaka oluştururken, antik kent pek çok bilim dalını ilgilendirecek kadar tarihsel öneme sahip
 

Medeniyetlerin beşiği: Van Gölü
 

Gılgamış Destanı’nın karanlık denizi, Urartuların “Yukarı denizi”, Osmanlı’nın Van deryası, Türkiye’nin en büyük gölü... Çevresinde yaşayanların Van Denizi adını verdiği Van Gölü, aynı zamanda dünyanın en büyük soda gölüdür. Denizden bin 650 metre yüksekliğiyle dikkat çeken Van Gölü’nün heybetini anlatmak için Marmara Denizi’nin üçte biri büyüklüğünde (3 bin 712 kilometrekare) demek yeterli olur. Denizleri aratmayacak kadar derinliğiyle (en derin yeri 451 metre-ortalama 171 metre) bir doğa harikası olan Van Gölü’nün tuzluluğu, 100’e yakın tatlı su beslemesine rağmen Karadeniz’den daha fazladır. Van Gölü’nden dışarıya herhangi bir akış olmaması da, bilim adamları için açık bir laboratuar özelliği taşımaktadır. Biyolojik yapısı denizlerin, tuzlu göllerin tatlı suyuna benzemeyen Van Gölü, ne yazık ki kimyasal atıkların tehdidi altında bulunuyor. Suyu sodalı olduğu için diğer göller gibi sulamada kullanılmayan bu göl, endüstriyel kirliliğin tehdidi altında…
 

İçinde dört ada (Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş) bulunan Van Gölü, 1990’da Arkeolojik Sit Alanı ilan edilirken, sadece İnci Kefali türü balık yaşam alanı bulabiliyor. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı ve Doğa Gözcüleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Tüm çabalara rağmen, İnci Kefali’nin üreme zamanında kaçak olarak avlanması, Van Gölü’nü tehdit eden en önemli unsur” diyor.

Arıtma çalışmıyor
 

Van Gölü’nde kirlilik de ciddi boyutta. Soğuk ve derin bir göl olduğu için kirliliğe neden olan etkenlerin çabuk kaybolmadığını söyleyen Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Son 20 yıl içinde belediyeler birçok kez başka partiler ve başkanlar arasında el değiştirdi. Hatta eylemler başlatıldı ve arıtma tesisleri yapılmaya başlandı. Ama ne eskiden beri var olanlar, ne de yeni yapılan arıtma tesisleri doğru düzgün çalışmıyor. Oysa gölün kirlilik oranı her yıl ilerliyor. Bu yüzden artık göl çevresinde bu tesislere ‘arıtmama tesisleri’ denilmeye başlandı” diye konuştu. Göl çevresinin plansız kullanımına da değinen Prof. Dr. Sarı, kıyı çizgisinin yasal olarak belirlenmemesinin kıyı işgallerinin önünü açtığını söyledi. Van Gölü’nün çevresinde sayısı 100’e yaklaşan kum ocaklarının tamamen dere yataklarında çalışması başka çevre felaketlerine de davetiye çıkartıyor. Kum çıkartılan akarsular bulanık akarken, bağlandıkları Van Gölü’ne tonlarca zararlı madde taşıyarak ekosisteme zarar veriyor. Binlerce yıl önce tatlı su gölü olarak oluşan Van Gölü’nde yaşayan İnci Kefali, zamanla yükselen tuzluluk ve yüksek oranda pH’ya alışarak endemik (sadece o bölgede yaşayan) bir tür oldu. Dünyada Van Gölü havzası dışında başka yerde yaşamayan inci kefali, gölün tuzlu-sodalı suları üremesine imkan vermediği için ilkbahar aylarında büyük sürüler oluşturarak, akarsulara göç ediyor. Göç esnasında önüne çıkan küçük şelaleleri atlayarak hatta uçarak geçen inci kefali, yumurtalarını bıraktıktan sonra aynı yolu izleyerek göle geri dönüyor.
 

YYÜ Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Van Gölü nadir ekosistem yapısıyla başka göllerden çok daha önemli bir yapıda. Kaçak avcılıkla mücadele için caydırıcı cezalar verilmeli. Arıtma tesisleri kurulmalı ve çevresindeki şehirlerin atıkları arıtılmadan göle verilmesinin önüne geçilmeli. Planlamalara çevresindeki üniversitelerden bilim insanlarının katılımını sağlanması gerekli” dedi.
 

Tuz Gölü 2015’te yok olabilir!
 

Türkiye’nin tuz ihtiyacının yarısını karşılayan Tuz Gölü son yıllarda yüzde 85 küçüldü. Aşırı ve plansız açılan tuz işletmeleriyle su seviyesindeki düşüş tehditlerine karşı Tuz Gölü özel ilgi bekliyor.


Kapladığı alan bakımından Türkiye’nin ikinci büyük sulak alanı ve Lut Gölü’nden sonra dünyanın en tuzlu ikinci gölü olan Tuz Gölü, her yönüyle özel ilgi bekliyor. Konya, Aksaray ve Ankara illeri arasında uzanan Tuz Gölü, Türkiye’nin tuz ihtiyacının yarısından fazlasına cevap veriyor. Türkiye’nin en sığ gölü özelliğini de koruyan Tuz Gölü’nün derinliği, yaz kış 20 santimi geçmiyor. Bilim insanları yaptıkları çalışmalarda Tuz Gölü’nün son yüzyılda yüzde 85 oranında küçüldüğünü belirledi. Tuz Gölü’nü tehdit eden en büyük tehlike, su seviyesindeki önlenemeyen düşme. Aşırı ve plansız yeraltı suyu kullanımına ilaveten başka bir tehdit de, açılmasına izin verilen onlarca tuz işletmesi. Su kuyularıyla çekilen yer altı sularının da tükenmesiyle kuruyan gölün yüzeyinden kilometrelerce ilerideki yerleşim alanlarına yürümek mümkün oluyor.

Göl çöle dönüyor


Tuz Gölü ve çevresi 2000’de Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi. İlk tehlike küresel iklim değişikliği ile karşımıza çıkan kuraklık. 1990’lı yıllardan sonra bölgede etkisini artıran kuraklık, yeraltı sularının bilinçsizce çekimi ve havzada açılan bilerce kaçak kuyu ile birleşerek Tuz Gölü’nün sonunu getiriyor. Aksaray Üniversitesi Tuz Gölü Su ve Çevre Uygulama ve Araştırma Merkezi (ASÜÇEM) Müdürü Doç. Dr. Semih Ekercin, gölü besleyen iki yüzey suyuna baraj yapıldı. Gölü besleyen yeraltı suları da yoğun olarak çekiliyor. Böylece suyun ulaşmadığı batı kıyılarında artık tuzda oluşmuyor” dedi.

Doç. Dr. Semih Ekercin, iklimsel değişiklikler ve kuraklığa bağlı olarak Tuz Gölü’nün 1987-2005 yılları arasında yüzde 60, son yüzyılda ise yüzde 85 küçüldüğünü söyledi. Ekercin, “1987’de Tuz Gölü’nün alanı 92 bin 562 hektarken, 2005’te 32 bin 552 hektara düştü. Son iki yılda çok yağış aldı, ama çölleşmenin önüne geçemedik. Gölün doğu kıyılarına açılacak yeni tuz sahaları, gölün tamamen iki parçaya ayrılmasına ve su girişi olmayan güneyinin zamanla tamamen kurumasına neden olacaktır. Mevcut şartların devam etmesi durumunda Tuz Gölü 2015 yılında tamamen yok olma tehdidi ile karşı karşıya. Tuz havuzlarının tesisi esnasında doğal yapısının tamamen tahrip olacağı çok açık. Oysa Tuz Gölü ülkemize çok gelir getiriyor. Yeni tuz sahalarının çok iyi planlanması ve gölün boğaz kısmı yerine batı kıyılarında açılması doğal dengesini daha az tahrip edecektir” şeklinde konuştu.

2.20130902144257.jpg

3.20130902144310.jpg

4.20130902144320.jpg

5.20130902144329.jpg

 

Gökhan Karakaş

Fotoğraflar: Ozan Güzelce

 

virahaber.com
 

Bu haber toplam 1629 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.