Büyük resmi görebilmek gerekiyor
Denizin bir tutku olduğunu, denizi sevmeden bu mesleğin yapılamayacağını dile getiren Erol Yücel ile DTO’daki seçim yarışından eğitime, sektördeki gelişmelerden piyasalara kadar birçok konuyu masaya yatırdık.
Şu anda Armatörler Birliği Başkan Vekili, TOBB Türkiye Denizcilik Meclisi Başkanı ve Deniz Ticaret Odası’nın meclis üyesi olan Erol Yücel, denizcilik sektörünün önünü açacak konularda birçok araştırma yapıyor. Denizcilik sektörünün ve gemi inşa sanayinin ileriye gitmesi için çeşitli çalışmalar ve araştırmalar yapan Erol Yücel, Avrupa Birliği’nde gemi inşa sanayine yönelik hem dikey, hem de yatay teşvikler olduğunu vurguluyor. Bu konuda önemli bir çalışma da yapılmış.Erol Yücel, TOBB Başkanı’nın imzası ile bu çalışmayı Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve diğer bakanlarla da paylaştıklarını belirtiyor. Denizin bir tutku olduğunu, denizi sevmeden bu mesleğin yapılamayacağını dile getiren Erol Yücel ile DTO’daki seçim yarışından eğitime, sektördeki gelişmelerden piyasalara kadar birçok konuyu masaya yatırdık.
Öncelikle uzun yıllardır bu sektördesiniz, deniz desem neler söylersiniz?
Aslında Ankaralıyım. İstanbul’a 1979 yılında geldim. Denizci bir aileden gelmiyorum. Ama denizi çok seviyorum. Deniz bir tutkudur. Denizi seveceksiniz. Denizde güvenlik çok önemlidir. Denizi sevmeden bu mesleği yapmak çok zordur. Yelken merakım vardır, yelkenli teknem de vardı, ama sonradan sattım. Mesela balıkla aram çok iyidir. Tutmaktan da keyif alırım, yemekten de… Şu anda en büyük arzum torunumun yelkenci olması… Ailecek hep kendi işimizi yaptık. Her zaman kendimin ve çocuklarımın eğitimine çok önem verdim. Denizcilikle ilgili eğitim çok önemli.Bir dönem kaptanların, mühendislerin almak zorunda oldukları tankercilikle ilgili sertifikalar konusunda personelimi İngiltere’ye gönderiyordum. O dönem onların peşine takıldım, ben de gittim ve aldım. Sadece kendimi yetiştirmek için yaptım bunu ve çok keyif aldım. Şu anda da kim denizcilik eğitimi veriyorsa, onlara destek olma konusunda elimizden geleni yapıyoruz
.
Deniz Ticaret Odası’nda bir seçim süreci yaşandı ve sonunda yeni yönetim belli oldu. Bu süreci değerlendirir misiniz?
Benim açımdan çok keyif aldığım bir seçim oldu. Oldum olası seçimlerde birden fazla adayın yarıştığı seçimlerin yapılmasını hem destekliyor, hem de keyif alıyorum. Kendim de zamanında benzer bir şekilde aday oldum ve bunun birçok yararı olduğunu gördüm. Öncelikle mevcut yönetim zaman içerisinde bir takım kurumları kanıksadığı için o kurumlarla ilgili hizmeti vermekle beraber, sosyal olarak bir takım paylaşımlarda bulunmuyor. Mesela bir ziyarette bulunmak, daha sık görüşmek gibi konulardan uzaklaşıyor. Bu seçim döneminde muhalefetteki arkadaşlar ekip kurdular ve bir program dahilinde bütün kurumları, sivil toplum kuruluşlarını teker teker ziyaret ettiler, toplantılar yaptılar. Kendilerini anlatmaya çalıştılar, yapmak istediklerini söylediler. Olumlu tarafı bana göre sektördeki kurumlar hatırlandı. Onlar böyle bir çalışma içine girince, Metin Kalkavan da, son yıllarda yapmadığı şeyleri yaptı. Metin Bey ve ekibi de aynı şekilde bütün bu kurumları ziyaret etti, dinledi, sohbet etti ve çok keyif aldılar. Hatta Metin Kalkavan şunu da söyledi: “Salih Kaptan’ın sayesinde epeydir gitmediğimiz kurumlara gittik, konuştuk ve onların sorunlarını dertlerini dinledik. Hakikaten biz de onları bu kadar uzun zamandır ziyaret etmemekle hata etmişiz” şeklinde bir öz eleştiride bulundu. Dolayısıyla hakikaten güzel bir çalışma olduğunu söyleyebilirim.
Seçim sürecinde bazı tatsızlıklar da yaşandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Seçim sürecinde bir takım rahatsızlıklar yaşandı. Mesela Salih Kaptan’ın Metin Kalkavan’ı vizyonsuzlukla suçlaması gereksizdi. Çünkü Metin Kalkavan’ın nasıl bir vizyon sahibi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunların dışında çok güzel bir seçim oldu. Mesela seçim günü ufak tefek gerginlikler vardı. Son seçimde seçimlerin olaysız ve sorunsuz olması için kendi çapımda kendime görev çıkardım. Stresin olduğu noktalara giderek Salih Zeki Çakır veya Erkan Dereli’yi davet ederek, onlarla birlikte hareket edip bir sorun çıkmasını engelledik. O gün Deniz Ticaret Odası’ndaki o kalabalık, o çekişme, o yarışma muhteşem bir şeydi. Eğer bugün Metin Bey ve ekibi seçimi kazandıkları için seviniyorlarsa, hakikaten sevinmeliler. Çünkü böyle bir mücadeleden sonra kazanmış olmanın zevki, tadı çok başkadır. Çok güzel ve çok başarılı bir seçim oldu. Diğer ekipten de mecliste üyelerimiz var. Şimdi artık sen ben yok, biz varız. Hep beraber aynı mecliste bildiklerimizi ortaya koyarak, denizcilik sektörünün daha ileriye gitmesi için el birliğiyle çalışacağız.
2008 krizi ile birlikte sektör zor günler geçiriyor, siz önümüzdeki dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunu iki yönlü incelemek lazım. Öncelikle siyasi iktidarın çizdiği yolda yürümek gibi bir mecburiyetimiz var. Siyasi iktidar bugün projeler ortaya koyuyor ve diyor ki; “2023 Türkiye’sinde, yani cumhuriyetimizin 100. yılında 500 milyar dolar ihracat yapan bir ülke olacağız”. Bunun altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor. Ben önce şuna baktım, bunun telaffuz edildiği yıl 2012 idi. Söylemin yapıldığı tarihte de ‘150 milyar doları buluruz’ şeklinde bir beklenti vardı. Öncelikle 500 milyar dolar ihracat rakamı ne kadar gerçekçi, buna bir bakmak gerekiyor. Ben buna baktım. Gerçekten bu bir hayal mi, yoksa gerçekleşme oranı mümkün mü? Bunun için 2012 yılından geriye doğru baktığımızda, ihracatımızda 2008’den sonra, yani krizden sonra yükselen bir ivme var. Bunu 2023’e taşıdığınızda, 500 milyar doların üzerinde ihracat yapmamız mümkün. O zaman yaptığım çalışmalar sonunda 500 milyar dolarlık hedefin hayali olmadığını tespit ettim. Arkasından inceleme yaptım. Türkiye İhracatçılar Birliği’nin yapmış olduğu bir çalışma vardı, bu çalışmada bazı hedefler ortaya konulmuş, bu hedefler de hükümet tarafından kabul edilmişti. Bir adım ileri gittiğimizde, yani “500 milyar dolar kazanmak için bu ülke neleri ihraç edecek” diye incelediğimde şunu gördüm: Bunun 10 milyar dolarlık kısmı gemi ve yat inşasında elde edilecek. O açıdan ele aldığımda 2008 yılını gözünüzün önüne getirdiğinizde Tuzla’da aktivite vardı. Yine rakamlara baktığımızda 2003-2013 yılı arasındaki 10 yıla baktığımızda en yüksek ihracat değerimiz 2.6 milyar dolar. Şimdi biz ne konuşuyoruz. 10 milyar dolar küçük gelmesin diye söylüyorum. 10 milyar dolar 2008’in dört katı demek. Tuzla’nın dörde katlandığını düşünün. Bunun insanları heyecanlandırması lazım. Bu hedef gemi inşa sanayimiz açısından çok önemli. Bugün sıkıntılı bir dönemde olabiliriz. Ama krizin beşinci yılını doldurmaktayız. Öyle ya da böyle beş yıl geçti.
İki yönlü incelemek lazım demiştiniz. İkinci bölümde nelere dikkat çekeceksiniz?
İkinci bir bölüme geçecek olursak, geçmişe baktığımızda Türkiye’nin ihracattan elde etmiş olduğu gelir; Türkiye’nin ithalatının yüzde 60’ını karşılıyor. O zaman bir hesap yapmamız gerekiyor. Eğer 500 milyarın yüzde 60’ı olan rakamın yüzde 100’ü dediğinizde 850 milyar dolarlık ithalat yapmamız lazım. Çünkü ithalat yapmadan, ihracat yapamazsınız. Dolayısıyla 850 milyar dolar ithalat, 500 milyar dolar ihracat yapan bir ülkenin dış ticareti 1.350.000 milyar oluyor demektir. Şimdi bu ülke dış ticaretinin yüzde 87’sini deniz yoluyla yapıyor. Şimdi o rakamın yüzde 85’ini alsanız, demek ki o kadar bir dış ticaret deniz yoluyla yapılacak. Tecrübelerime göre 2023’te Türkiye’nin deniz taşımacılığına ödeyeceği navlun 50 milyar dolar demektir. 50 milyar dolar nedir dediğinizde, 2012 ihracatının üçte biri. Peki, Türkiye yeterli filoya sahip mi? Kendi dış ticaretinin ne kadarlık kısmını yapabiliyor? Bu hükümetin programlarına bakın diyor ki; “Dış ticaret yüklerimizim asgari yüzde 50’sini Türk bayraklı gemilerle taşır hale geleceğiz” Hedefsiz bir yere varamazsınız bu nedenle hedef koymayı çok seviyorum. Bu hedef konulduğunda Türkiye, dış ticaret yüklerinin yüzde 32’sini kendi bayraklı gemileriyle taşıyordu. Hedef nedir? Yüzde 32’yi yüzde 50’ye çıkarmak. Biz bugün neredeyiz? Yüzde 14.5’e düştük. Neden düştük? Çünkü gelişime ayak uyduramadık. Türkiye’nin dış ticaretinde inanılmaz bir artış söz konusu. Filomuz geçmişte 8 milyon DWT iken bu rakam 25 milyon DWT’a çıktı. Biz filo olarak geriye gitmedik, ama yetişemiyoruz. Daha fazla filo artışına ihtiyacımız var ki, yüzde 50’lik rakamı yakalayabilelim. Dolayısıyla bu ülkenin denizciliğe ihtiyacı büyük… Kendi filonuz varsa, dolarınızı harcamaz, kendi armatörünüze kendi paranızı ödersiniz. Herkes kazanır. Filonuz yoksa bile bu filoyu Türkiye’de inşa ettirmek suretiyle gemi inşa sanayinizi teşvik edersiniz. İnsanlara iş imkanı sağlamış, katma değer yaratmış olursunuz. Ekonomiye inanılmaz bir katkısı olur bunun. Bütün bu konuların iyi değerlendirilmesi ve iyi analiz edilmesi lazım. Kişisel görüşüm bu. Bu düşüncelerimi her ortamda anlatmaya çalışıyorum. Bu büyük resmi görebilmek gerekiyor. Bu resmi görebilirsek, inanıyorum ki Türk denizciliği çok başka bir yere gelecek. Öyle ya da böyle Türkiye dünyada filo büyüklüğü bakımından 15. sırada. Çok daha ileri gidebileceğimiz kanaatindeyim.
Gemi inşa sanayimiz krizden en fazla etkilenen sektör oldu. Teşvikler konusunda hükümet AB’yi önümüze koyuyor. Siz AB ve teşvikler konusunda çok detaylı bir araştırma yaptınız. Sonuçlarından bahseder misiniz?
Gemi inşa sanayinde Avrupa Birliği’nde teşvik olmadığını söylemek mümkün değil.Teşvikin en büyüğünün Avrupa Birliği’nde olduğunu söyleyebilirim.Hem yatay, hem de dikey teşvikler var.Biz bunun çalışmasını yaptık ve bir kitapçık haline getirdik. TOBB başkanımızın imzasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a ve diğer bakanlara gönderdik. Burada önemli bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum.Avrupa Birliği’nde ciddi bir kriz var. Krizden çıkmaya çalışan AB, denizden istifade etmeye çalışıyor.AB’de işsizlik inanılmaz boyutlara ulaştı.Buna çözüm arıyorlar. AB, son olarak eylül ayında bir çalışma hazırladı. Çalışmanın adı;“Mavi Büyüme”.Avrupa Birliği; denize dayalı ekonomik faaliyetleri sayıyor ve Avrupa Birliği’nde 5.4 milyon kişinin deniz ve denizciliğe dayalı ekonomik faaliyetlerden ekmek parasını kazandığı belirtiliyor.Yılda 500 milyon Euro’ya yakın katma değer kazanılıyor.Avrupa Birliği’nin dış ticaret hacminin yüzde 75’i, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arası ticaretin ise yüzde 37’si deniz yoluyla yapılıyor. Bu faaliyetlerin çoğu da, Avrupa Birliği kıyılarında yoğunlaşıyor. Avrupa Birliği diyor ki,“Offshore dediğimiz deniz dibinden petrol ve gaz çıkartılmasında belirli bir teknolojiye ulaşıldı. Petrol fiyatının 100 doları aştığı bir yerde, daha derinde de gaz ve petrol çıkarmak ekonomik hale geldi. O yüzden derin sulardan da gaz ve petrol çıkarıyorlar.Offshore faaliyetleri çok arttı.Teknoloji bu noktada ciddi ilerleme kaydetti. Bu arada deniz dibindeki madenlerin de çıkarılması gündeme geldi. Hatta AB hazırladığı çalışmada; kanser dahil hastalıkların tedavisinde denizden istifade edebiliriz diyor. Gemilerdeki enerji verimliliğinin arttırılması ile ilgili çalışmalar var.Sektöre, denizin daha yoğun kullanılmasını tavsiye ediyorlar.Hedefleri; mavi enerji,offshore, rüzgar enerjisi kavramlarını öne çıkarmak.Yenilenebilir enerji araçlarının denizden elde edilmesi, kara bazlı kaynaklara bağımlılığın azalması gündemde. Ayrıca önemli başlıklardan birini de su ürünleri oluşturuyor. Kruvaziyer turizme önem veriyorlar.Bunlar için yetenekli personel yetiştirelim, kendi gemi adamlarımızı kullanalım diyorlar.Bir çalışma yapmışlar, 2020 itibariyle dünya madenlerinin yüzde 10’unun; kobalt,bakır, çinko dahil okyanus tabanlarından elde edilebileceğini düşünüyorlar. 2030’da bu rakam yüzde 10’a yükselebilir diyorlar. Bir başlık da“Mavi biyoteknoloji”.Burada da denizin sağlığımıza katkısının gıdayla sınırlı olmadığını düşünüyorlar. Kanser tedavisinde kullanılan ve Karayip süngerlerinden elde edilen organizmaları buna örnek gösteriyorlar. Deniz organizmalarının araştırılarak medikal amaçlarla kullanılması yönünde çalışmalar yapılmasını öneriyorlar. Kısacası Avrupa Birliği krizden çıkabilmek için denizden yararlanmayı düşünüyor.
Peki, sizce Türkiye’de gemi inşa sanayini nasıl bir gelecek bekliyor?
Karamsar olmamıza gerek yok. Şuan Türkiye’de inanılmaz gemi yan sanayi oluştu.Bir taraftan böyle bir yan sanayimiz oluştu, diğer taraftan da çok kaliteli ustalarımız yetişti. Ne yazık ki krizle birlikte kaliteli işçilerimizi başka sektörlere kaçırdık. Türkiye’de inanılmaz gemi yapılmaya başlandı.Çin’e göre pahalıyız ama Avrupa kalitesinde gemiler yapıyoruz.Tersanecilerin seve seve sözcülüğünü yapıyorum.Bu sanayimizin ülkemiz için önemli olduğunu düşünüyorum. Nereye gidiyoruz?Krizin beşinci yılında umutlu mu, umutsuz mu olalım?Gemiler yapılıyor ve hurdaya gidiyor, gemilerin hayatı böyle sona eriyor.IMO gemilerin normal standart ömürlerini belirlemek için bir çalışma yaptı ve gemi yaşını 30 yıl olarak belirledi. Ona göre planlama yapılıyor. Böyle baktığınız da gemi inşasının durmaması lazım. Haziran ayındayız. Bugünlere baktığımız zaman, bana göre normale dönüyoruz.2013’ün sonuna geldiğimizde artık normal seviyelere gelinmiş olacak. Bu verilere baktığımızda önümüzdeki birkaç sene gemi inşada bir yavaşlama, normalleşme olacak.Ama asla yoldan çıkmış bir gemi inşa söz konusu olmayacaktır.Bu demektir ki yeni yılda dizginleşmiş bir filosöz konusu olacak.Çıkacak gemi kadar, gemi girecek piyasaya. O zaman da filo artmamış olacak.Benim piyasadan beklentim önümüzdeki yıldan itibaren kesinlikle tatlı bir yükseliş olacak. Önümüzdeki 10 yıl denizcilik sektörünü çok parlak bir gelecek bekliyor.Karamsar olmamıza gerek yok.
Biraz da eğitimden ve Piri Reis Üniversitesi’nden bahsedelim…
Eğitime çok önem verdiğimden bahsetmiştim. Eğitim konusunda DTO başkanımız Metin Kalkavan’ın denizcilik sektörü için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Eğitime inanmış, eğitime önem vermiş birisi. Eğitime inanmanız lazım. Metin Kalkavan’ın yeni dönemdeyeniden aday olmasının tek bir nedeni var, o da Piri Reis Üniversitesi.Ben de gönülden hizmet veriyorum. İnşallah denizcilik fakültelerimizin sayısı daha çok artar ve rekabet ortamı doğar. Bu rekabet kaliteyi getirecektir.Öğretim üyelerinin gelirlerinin de yükselmesini sağlayacaktır. Çünkü bu alanda yetişmiş öğretim elemanlarına ihtiyaç duyulacak. O da ücretlerin kıpırdamasını sağlayacaktır.
Son olarak Vira okurlarına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Vizyon… Siz dünyanın içindeki bir Türkiye’ye bakabilirsiniz. Dünyayı yaşamak zorundasınız. Bugün burada olan geminiz, 20 gün sonra Amerika veya Çin’de. Deniz böyle bir şey. Bunun için vizyon,vizyon,vizyon… Büyük düşünmek lazım.Ben, Türk tersanelerinin Türk armatörleri için kolaylıkla gemi üretir hale gelmelerini çok istiyorum.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.