Burcu Özsoy: Denizleri korumak dünyayı korumaktır!
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Burcu Özsoy Çiçek, “Atıklar ile denizlerimizi öldürdüğümüzde otomatik olarak insanları da öldürüyoruz” dedi. Çiçek, “Denizleri korumak dünyayı korumaktır” ifadesini kullandı.
Hüseyin Altay YONTAN / Deniz Ticareti Dergisi
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Burcu Özsoy Çiçek, çevre ve çevre kirliliğinin denizlere ve insanlara etkisi hakkında Deniz Ticareti Dergisi’ne konuştu. Ocak 2015’de kurulan İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi (İTÜ PolReC) Müdürü ve İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Görevlisi olan Çiçek, çevre kirliliğinin denizler üzerinde büyük felaketlere yol açabileceğini söyledi.
Antarktika’da bilim insanları dışında yaşayan olmadığı halde en büyük ozon tabakası deliğinin orada keşfedildiğini belirten Çiçek, bunun taşınımlardan kaynaklandığını kaydetti. Çevreyle ilgili eğitimin küçük yaşlardan itibaren başlaması gerektiğine de değinen Çiçek, geri dönüşümün önemine vurgu yaptı.
Öncelikle bize çevre kirliliğinden bahseder misiniz? Sizce çevre kirliliği nedir ve çevre kirliliğini en çok etkileyen faktörler nelerdir?
Çevre kirliliği, akıntılar ile dağılabilecek ve tüm dünyayı etkileyen bir tehdittir. Özellikle akıntılar dediğimizde tabii ki denizlerden bahsediyoruz, çünkü her türlü karasal ve denizsel deşarjların hepsi neticede denizde sonuçlanıyor. Dünyanın belirli bir yerinde olan kirlilik akıntılarla başka alanlara taşınabiliyor. Özellikle derslerimde şu konuyu işliyorum; ticaret kullanımının dışında iklim üzerinde de denizlerin çok büyük etkisi var. Çünkü dünya okyanuslarının akıntıları iklimi oluşturur. Bu akıntıların başlangıç noktaları da kutuplardır. 2016 yılının sonunca gerçekleşen İklim Değişikliği Kurultayı’nda da bahsi geçmişti. Kutuplarda deniz buzları oluşurken, soğuktan dolayı tuz denizin içerisinde aşağıya salınmaktadır. Bu yoğunlukla buz oluştuğunda bünyesinde tuz tutmadığı için oluşan tuz ağırlığı ile dibe çöküp akıntıları başlatmaktadır. Bu sebeple akıntılar kuzeyden güneye, Güney Kutbu ile tekrar beslenerek ekvatora, ekvatordan da tekrar ısınarak kuzeye çıkıyor. Bu söylediğim durum tam bin seneyi alıyor. Bizlerin iki dakika gibi kısa sürede anlatabileceğimiz bir kavramı dünya üzerinde bin senede tamamlanan bir döngüyle aktarabiliyoruz. Normalde soğuk bir atmosfere sahip olan dünyada akıntılar sayesinde ılıman bir iklime sahip oluyoruz ve dünya yaşanılabilir bir hale geliyor. Kuzeydeki buzlar eridiği zaman tuz salınımı olmayacağından ve bu şekilde akıntılar da olmayacağından dolayı, dünyanın daha önce geçmişinde var olan buz çağından bile bahsedebiliyoruz. Bu akıntıların durması demek buz çağı demek. Bu yüzden tehlikenin büyük olduğunu söyleyebiliriz. Çevre kirliliği, deniz kirliliği, dediğimizde akıntılar aynı zamanda kirliliklerin de taşıyıcısı. Yani belirli bir noktada oluşmuş kirliliği, a noktasından alıp b noktasına da taşıyabiliyor. Rüzgarın, dalganın, akıntının etkileri ile kirlilik hiçbir zaman olduğu yerde veya yapıldığı yerde kalmıyor.
Çevre kirliliğinden en çok kimler etkilenir?
Ben genelde çevre kirliliğini denizlere bağlıyorum. Çevre kirliliğinde hava kirliliği de oluyor. Yakıt, kömür gibi oluşumların yanmasıyla hava kirliliği oluşuyor. Hava kirliliği atmosferde birikiyor ve yağmurlarla hem karaya hem de denize tekrar geri dönüyor. Şimdi bu durumda çevre kirliliğinde hava faktörünü alırsak bir petrol yandıktan ve atmosfere karıştıktan sonra asit yağmuru olarak geri dönüyor. O halde kimler etkilenir? İnsan, toprak, canlılar, bitkiler… Aslında etkilenme faktörünün yelpazesi bu durumda çok geniş. Yani bir petrol yandıktan sonra atmosferdeki birikim eğer asit yağmuru olarak geri dönüyorsa, yediğimiz besinlerin içinde biz o kötü etkiyi yemiş oluyoruz. Aynı şekilde denizlerde de petrol kirliliği, havadan denize geçip, aslında hem denize hem de karaya sirayet ediyor. Karadaki bir atık veya denizdeki bir atık, yine de denizde sonuçlanacak. Çünkü ne olursa olsun atıkların nehirlerle, akıntılarla, yağmurlarla son geldiği nokta denizlerdir. Noktasal kirliliklerde şu anda yediğimiz balığın içinde bile kurşun, cıva ve benzeri şeylerin miktarları o kadar arttı ki, insan sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor. Yani bu durumda çevre kirliliği her cepheyi etkiliyor.
Çevre kirliliğindeki öncelikli sorun nedir, nasıl önlenmelidir?
Çevre kirliliğindeki öncelikli sorun atıklardır. Ne olursa olsun bu atıkların düzenli bir şekilde depolanamaması veya filtrelenememesi yüzünden ya da bunu denetleyen bir kaynak olmamasından kaynaklanır. Normal evsel atıklar bile belirli bir filtrelemeden sonra yine denizlere boşaltılıyor. Neticede bunun bedelini her zaman denizler ödüyor. Denizlerden buharlaşma sonucu, bulutlar vasıtasıyla her yere taşınıyor maalesef. Gerekli önlemler alınırsa yaşamımızda en azından geciktirme olacak. Toprağa, doğaya, denize ait olmayan bir şeyi aktardığınızda onu doğanın özümsemesi çok uzun zaman alacaktır, atıklar da böyle bir şeye sebep oluyor.
Sizce çevre eğitimi nasıl olmalı ve nasıl uygulanmalıdır?
Çevre eğitimini belirli bir eğitim seviyesine gelmiş bir bireye aktaramazsınız. Çocukluktan itibaren verilmelidir. Çocukluktan diye bahsettiğim zaman, en küçük haliyle eğitimin ilk verildiği yıllarda başlıyor. Akıntıların ve iklim sisteminin başladığı nokta kutuplardır. Çevre ve doğa faktörleri de kutuplardır. Çevre kirliliğinin geldiği noktada ozon tabakası deliği aslında bir çevre felaketidir ve insanlar bu durumda etkileniyor. Kuzeyde yaşayan insanlar var, Arktik Okyanusu’nun etrafında yaşayan bir ırk var. Ama Antarktika’da yaşayan insan yok ve yüzölçümü bakımından Türkiye’nin tam 17 katı büyüklüğünde. Ozon tabası nasıl delinir peki? Kullanılan parfümler bile “ozon”u etkiler. Buzdolabı içindeki gazın atmosferde açtığı deliktir “ozon”. Yani normalde insanların yaşadığı ortamda beklersiniz. Fakat en büyük ozan tabakası deliği Türkiye’nin yüzölçümünün 17 katı büyüklüğünde bir alana sahip olan Antarktika’da keşfedildi. Burada yaşayan insanlar sadece bilim insanları ve orada yaşayan toplam insan sayısı 1000 kişi. En büyük ozon tabakasının Antarktika’da olmasının nedeni taşınımlardan kaynaklanmaktadır. Bizler İTÜ PolReC olarak “Kutup Araştırmaları Öğrenci Takımı”nı kurduk. Bu takımın faaliyetleri kapsamında her hafta devlet okullarına ve özel okullara giderek öğrencilere ve öğretmenlere farkındalık dersleri veriyoruz.
Denizlerimizde oluşan çevre kirliliği oranı geçtiğimiz senelere oranla sizce şimdi ne durumda?
Kutupların keşfi denizciler tarafından oldu, denizciler aslında ısınmasının ve aydınlanmanın 1800 yıllarda tek kaynağı olan balina yağını, yani balinaları ararken Antarktika’yı keşfettiler. 1800’lü yıllardan geldiğimiz bugüne kadar takip ettiğimizde, özellikle sanayileşmenin, petrolün, kömürün keşfinden sonra atıkların miktarının artması meydana gelmiştir. 1800’lü yıllardan 1970’li yıllara kadar bu denli kirlilik söz konusu değildi. Çünkü kullanım ve insan faktörü azdı. 1970’li yıllardan sonra, artık her şeyin daha kolay edinilmesi ile iklimi etkileyen faktörlerin de arttığını görüyoruz. Örneğin bir şişe su alıyoruz ve hiç umurumuzda değil onun geri dönüşümü. 1970’li yıllardan sonra bunun bedelini çevremize baktığımızda çevre kirliliğiyle ödediğimiz görülmekte. Bir ufak bilgi vermek gerekirse, Antarktika’da deniz dibinde ağır metaller bulundu. Hiçbir insan yaşamıyorken ve atıklar yokken bulunuyor bunlar. Dünya üzerinde kullanılmayan tek kıta Antarktika’dır. Yani kısacası denizlerimizi korumak, dünyayı korumak manasını taşımaktadır.
Kıyılara paralel olan şehirlerin birçoğunda denizcilik ile ilgili okullar var, sizce bu okullar çevreyle ne kadar ilgileniyor?
Denizcilik okullarında daha çok mesleki (deniz kullanımına yönelik) eğitim verildiği için, çevreyi koruma faktörü daha yeni yeni ders içeriği olarak eklenmeye başlandı. Daha doğrusu proje olarak çalışmalar başlatıldı. Mesela İTÜ Denizcilik Fakültesi’nde Marine Environment Protection (Deniz Çevre Koruma) seçmeli dersi var. Bu derslerde deniz alanlarının önemi, bunların neden korunması gerektiği anlatılıyor. Denizlerin kutup bölgeleri ile olan etkileşimi, iklimle ve akıntılarla olan bağlantıları anlatıldığı zaman, farkındalık yaratılabiliyor. Böylece denizi kullanacak olan denizcilere bu eğitimi vermiş olabiliyoruz.
Geri dönüşümün gerçekten çevre kirliliğine bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Geri dönüşümün katkısı çok büyük. İlk akım ABD’de çıkmıştır. Al Gore bir zamanlar Bush ile beraber başkanlık seçimine girmiş ve kaybetmiştir. Al Gore, Kutup bölgeleri ve iklim değişikliği çalışmalarından Nobel Ödülü sahibi oldu. Yaklaşık 1000 kişi yetiştirdi. Yetişen bu 1000 kişi Amerika’ya dağıldı ve 1000’leri yetiştirdi. Ben de 1000 kişilik ekip içerisindeydim. Türkiye’ye geldikten sonra şu an biz okullardaki öğretmenlerimizi yetiştiriyoruz. Çünkü biz birey olarak her yere yetişemeyiz. Sonrasında İTÜ bünyesinde PolSTeam adını verdiğimiz takımı yetiştirdim. Şu anda PolSTeam çeşitli konularda ve çeşitli yaş gruplarında eğitimler vermektedir. Öğrenciler eğitimlerini alırken aynı zamanda onlarla birlikte öğretmenler de eğitimler almış oluyorlar. Alışveriş merkezlerinde aktiviteler yapıyor, oraya gelen küçük çocuklar ile boyamalar yaparak konuyla ilgili olarak farkındalık yaratıyoruz. Eğitimlerimizde hep şunu soruyoruz; geri dönüşüm yapıyor musunuz? Eskiden çok kıymetli olan şeyler maalesef sanayiden sonra çok kıymetsiz hale geldi. Bunun için yağ türevi, lavabo atıkları denizde sonlanıyor. Yağların atılmaması gerektiği, plastiğin, metalin, kağıdın, camın ayrıştırılarak geri dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Denizcilerin çilesi petrol çıktıktan sonra bitmiş. O petrol için savaşlar çıkıyor ama bir plastik şişenin oluşumunda kullanılan petrol miktarı göz ardı ediliyor. Ne zaman petrol kaynakları bitecek, o zaman başka petrol kaynakları aranmaya başlanacak. O plastiği denize attığınızda tekrar geri dönüşümü yok maalesef. Tekrar o plastiğin erimesi için çok zaman harcanıyor. Çocuklara, her türlü geri dönüşüme uygun hareket etmelerini, ayrıştırmaları yapmalarını ve bunları küçüklükten itibaren hayatlarına geçirmelerini tavsiye ediyoruz. Çocuklara şunları söylüyoruz: “Kutuplar ve buzlar çok önemli ama kutup çağı söz konusu. Bunların önüne geçebilmek için eğer bireysel bir şeyler yapmak istiyorsanız geri dönüşüm yapın. Bir devlet olmayabiliriz, bir makam koltuğunda oturmayabiliriz ama her bireyin yapabileceği bir şeylerin olduğu unutulmamalıdır.” Türkiye’de bunun için bir farkındalık ne yazık ki henüz oluşmadı.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Üniversitede verdiğimiz çevre farkındalığı derslerinde de özellikle aktardığım şey, yayılan petrolün deniz yüzeyinde ayrıştırılması, yani sıvının sıvıdan ayrıştırılması çok zor bir şeydir. Genelde bu temizliğin tam olarak yapılamaması nedeniyle çok büyük bedeller ödeniyor. Öğrencilere hep şunu söylerim: Aslında bizler için hiç önemli olmayan yosunumsu (plankton) yapılar var. İnsanın yaşama kaynağı nedir? Su ve oksijen. Oksijenimizin %80’i denizlerden gelmektedir. Dünya üzerindeki insanların ve canlıların yaşamasına olanak sağlayan oksijenin %80’lik dilimi denizlerdeki yosunumsu yapılar (plankton) vasıtasıyla geliyor. Petrolün deniz yüzeyini kapladığını bir düşünün, sizce neler olabilir altında? Kısaca bütün denizin canlıları ile o havayı soluyan canlıların ölmesi demek. Bu planktonlar zehirli de olabilir. O zaman balıkları öldürürler. İnsan bedenini düşünün, ufacık bir yeriniz kesilse tüm canınız o noktada oluyor. Dünyanın herhangi bir noktasında yapılan ufacık bir şeyin bedelini ise tüm dünya ödüyor. Planktonların önemi o kadar büyük ki, öldükleri zaman deniz dibine çökerek petrolü oluşturuyor. Şu an kullandığımız, sanayileşmeden sonra savaşların çıktığı o petrol aslında o hiç önemsemediğimiz planktonlardan kaynaklı. Biz atıklar ile onların da sonunu getiriyoruz. Son olarak, atıklar ile denizlerimizi öldürdüğümüzde otomatik olarak insanları da öldürüyoruz.
Röportaj: Hüseyin Altay YONTAN / Deniz Ticareti Dergisi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.