Başka Mağaza…
Öyle bir mağaza hayal edin ki, içerisi biraz farklı olsun. Neon ışıklar, kablolar, metal cisimler… Kalabalığı bol olsun. Diskoya girmişsiniz gibi hissettirsin. Burası Nike’ın Manhattan’daki mağazası…
Üniversite yıllarımda perakendeyle alakalı pazarlama dersleri aldığım için, az çok fikrim vardı. Ürünler nasıl teşhir edilmeli, nasıl dizilmeli, hangi ürün daha ön planda olmalı, ne yollarla müşterinin zihninde ışıklar yakmalı, biraz hatırlıyordum. Yine de böylesini tahmin edememiştim. Laboratuvar konsepti farklı şekillerle tanımlanıyordu.
Girişte ayakkabılar kablolara bağlı bir şekilde konumlandırılmıştı.
Biraz havada duran ayakkabılar, üstün yetenekli insanlar tarafından giyilmesi için tasarlanmış hissi uyandırıyordu. (Ne hikmetse o an aklıma ilk Iron Man geldi. Tony Stark’in göğsündeki güç bölmesini hatırladım.)
Yukarı katlara doğru çıktıkça, ayakkabının normal bir spor ayakkabıdan çok daha öte özellikler taşıdığı fikri kafanıza yerleşiyordu. Tasarım kadar, sunumda kullanılan teknik detaylar çok başarılıydı.
Kıyafetler bölümüne gelecek olursak, özel kullanım amaçlı tasarlanmış birçok ürün de burada sergileniyordu. Diğer deyişle, günlük yaşamda herkesin giymeyi tercih etmeyeceği, ancak albenisi olan çarpıcı parçalar burada sunulmuştu.
Üst katlara doğru çıktıkça ise, şekiller değişiyordu.
Yukarıdan aşağıya doğru bakarken kocaman ekranlar, yanlarında görüntüsü hoparlörü andıran, kocaman aparatlar görüyordunuz. Ve sonra en alt katta, tam ortada neon ışıklardan ve potadan oluşan bir basketbol sahası olduğunu fark ediyordunuz.
Böyle bir enstalasyonu başka bir yerde, mesela Londra’da görmemiştim. Çok beğendim.
Dışarı çıktığımızda kafamın içinde hala müzik çalıyordu. Yaşadığım en farklı mağaza deneyimiydi. Çünkü disko çok ışıklı, disko çok renkliydi.