1. HABERLER

  2. KÜRESEL ISINMA

  3. Artan Deniz Suyu Sıcaklığı Bölgelere Göre Değişiyor
Artan Deniz Suyu Sıcaklığı Bölgelere Göre Değişiyor

Artan Deniz Suyu Sıcaklığı Bölgelere Göre Değişiyor

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü, 1984'ten itibaren düzenli olarak Türkiye'yi çevreleyen denizlerdeki sıcaklık değerlerini ölçüyor.

A+A-

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, deniz suyundaki sıcaklıkların iklim değişikliğiyle arttığını, Türkiye'yi çevreleyen denizlerin kendilerine özgü yapıları dolayısıyla çok büyük farklılıklar gösterdiğini söyledi.

Yaptıkları ölçümlerde elde ettikleri verileri değerlendiren enstitünün müdürü Salihoğlu, son 60 yılda dünyada deniz suyu sıcaklıklarının atmosferdeki ısınmaya paralel seyrettiğini, atmosferde yaklaşık 1,1 derece bir ısınmaya karşılık denizlerde 1 derece civarında bir sıcaklık artışı olduğunu belirtti.

Dünya genelindeki bu ortalamaya karşılık Türkiye kıyılarında ısınmanın 2 derece seviyesini geçtiğine dikkati çeken Salihoğlu, "Türkiye'yi çevreleyen denizlerin kendilerine özgü yapıları dolayısıyla çok büyük farklılıklar gösterdiğini görüyoruz. Karadeniz'in doğusunda deniz suyu sıcaklığı 2,5 derece artarken batıya doğru geldikçe bu rakam 1,5 dereceye düşüyor. Karadeniz'deki ortalama deniz suyu sıcaklığı ise 2 derece." dedi

Salihoğlu, bu ısınmanın Karadeniz'e etkileri hakkında şunları söyledi:

"Denizin kendine özgü bazı özelliklerinin kaybolduğunu görüyoruz. Çalışmalarımızda soğuk ara tabakanın tamamen ortadan kaybolduğunu gözlemledik. Bununla beraber dipteki oksijensiz suların yüzeye yaklaşarak Karadeniz için ciddi riskler ortaya çıkarmış durumda. Karadeniz'in Türkiye kıyıları bu olumsuzluktan daha fazla etkileniyor. Özellikle Doğu Karadeniz'e, Sinop'un doğusuna gittiğimizde tüm denizlerimizdeki en ciddi sıcaklık artışının olduğunu görüyoruz. Batı Karadeniz Tuna Nehri'nin soğutucu etkisiyle daha az sıcaklık artışına maruz kalmış."

Marmara Denizi'ndeki sıcaklık artığının 2 dereceye yakın olduğunu ve bu artışın tek başına iklim değişikliği ile açıklanamayacağını kaydeden Salihoğlu, "Kıyısal bölgelerde endüstrinin de etkisi olduğunu gözlemledik. Bunun etkilerinin ne boyutta olduğunu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile yaptığımız proje ile ortaya koymaya çalışıyoruz. Marmara'da çok ciddi bir endüstriyel faaliyet var, yaptığımız çalışmalarda nehirler kadar bir soğutma suyu debisi olduğunu ve kapalı bir deniz olduğu için koylarını çok etkilediğini gördük. Karadeniz'de bunu görmek mümkün değil, bu Marmara'ya özgü." ifadelerini kullandı.

Akdeniz'deki sıcaklık artışlarında bölgesel olarak değişiklikler gözlemlediklerini, Mersin ve İskenderun körfezlerinde sıcaklık artışı 2 dereceye yaklaşırken Antalya Körfezi ile Fethiye'de 1,5 dereceye yakın artışlar olduğunu aktaran Salihoğlu, Atlantik'ten giren suyun batı kıyılardaki ısınmayı engellediğini işaret etti.

Yapısı itibarıyla deniz suyundaki sıcaklık artışından aynı derecede etkilenmeyen Ege Denizi'nde ısınmanın 0,5 ila 1 derecede kaldığını vurgulayan Salihoğlu, "Buradaki derin soğuk suyun, rüzgarla birlikte sürekli yüzeye çıkacak şekilde bir dolaşım mekanizması var. Böyle olunca iklim değişikliğinin kıyıdaki etkilerini çok fazla görmek mümkün olmuyor. Daha temiz ve soğuk bir deniz." değerlendirmesini yaptı.

Sıcaklık artışının denizlerde her şeyden önce bir tabakalaşmaya yol açtığını anlatan Salihoğlu, şöyle devam etti:

"Yüzey sularının derin sulara karışmasını engelliyor, Marmara'da bunu görüyoruz. Zaten burası iki tabakalı bir sistem, bu da tabakalaşmanın daha fazla artmasına sebep oluyor. Böyle olunca yüzeydeki oksijenli suların derinlere karışması zayıflamış oluyor. Zaten Marmara 25 metrenin altında oksijenli canlı yaşamına uygun değil, oksijen seviyeleri kirlilikten dolayı çok düşmüş, durumu giderek kötüleşiyor. Biyoçeşitlilik kaybı olarak da tabii ortaya çıkıyor, bu durumda müsilaj oluşumu yönünde riskler daha fazla artmış oluyor. Alg patlamaları, suyun kalitesindeki düşüş hatta Marmara'nın akıntı sistemlerinde döngülerin değişimine kadar bunun etkisi var. Karadeniz'de döngü baştan sona değişmekte, Akdeniz'de kıyılardaki yoğun kirlilik baskısıyla bunun birleşmesi sonucu alg patlamaları, yüzme suyu kalitesinde düşüş, İskenderun ve Mersin körfezleri ile Fethiye'de oksijen seviyelerinde düşüşler görmeye başlıyoruz. Yaptığımız modelleme çalışmalarında artan sıcaklıkların Marmara içindeki farklı girdap ve akıntı sistemlerini zayıflattığını gördük, bunun da ekosisteme ciddi etkileri oluyor."

Kızıldeniz'den gelen istilacı türlerin denizlerdeki bu ısınmadan çok fazla faydalanarak kendilerine yaşamaya elverişli alanlar bulduğuna değinen Salihoğlu, "Buradaki ekosistemi baştan sona değiştirdiler, artık Mersin Körfezi'ndeki balık türlerinin yarısından fazlası istilacı türlerden oluşuyor. Tüm biyoçeşitlilik Akdeniz'de ciddi manada etkilenmiş durumda ve bu istilacı türler giderek Ege'ye, Marmara'ya doğru yayılmakta." diye konuştu.

Salihoğlu, ısınmanın yol açtığı diğer olumsuzlukları, denizlerin kendilerini onaramaması, kirliliğin artması, üretkenliğin azalması ve denizlerin karbon tutma kapasitelerinin düşmesi şeklinde sıraladı.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) raporuna göre atmosferde yüz yılın sonuna kadar 4-7 derece artış olacağını, bunun denizler için felaket senaryosu anlamına geldiğini dile getiren Salihoğlu, "Atmosferdeki sıcaklık artışının denize yansımasının ne olacağını şu anda çok bilmiyoruz ama tahmin etmek zor değil. Bu, denizlerin bütün döngüleri alt üst olması demek, su seviyelerinin 2050'ye kadar yarım metreden fazla yükselmesi ve bütün kıyıları etkilemesi demek. Globaldeki denizlerde körfez akıntısı gibi akıntıların duracağı öngörülüyor, bu da bütün iklim sisteminin, bütün hava durumunun değişmesi demek." dedi.

Alınması gereken tedbirlerin öneminden bahseden Salihoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

"İklim değişikliğine karşı önlemler kısa vadede doğrudan denizlere yansımayacak, uzun vadeli zararların çok yıkıcı olacağını öngördüğümüz için bir an önce bunu durdurmamız lazım. Bunun yolu da karbondioksit emisyonlarını sıfırlamaktan geçiyor, sıfırlarsak deniz ekosistemlerinin 2050'lerden sonra artık kendini toparlamış olabileceğini öngörüyoruz. Deniz avcılığını kademeli olarak durdurmamız lazım çünkü bütün ekosistemi, biyoçeşitliliği etkiliyor. Bir an önce bitkisel proteinlere, alternatif protein kaynaklarına yönelmemiz, endüstriden, tarımdan, şehir deşarjlarından kaynaklanan kirliliği hızla sıfırlamamız, tek kullanımlık plastikleri bir an önce hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor."

Vira Haber

Bu haber toplam 1159 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.