Ali Şamil Büyük Taarruz’un Küçük Tanığı
Büyük Taarruz’un kahramanı Ali Şamil’in, Ahlat’tan Enver Paşa’nın konağına, Sultan Vahdettin’in damadı İsmail Hakkı Bey ile dostluğundan Kurtuluş Savaşı’na kadar uzanan destansı yaşamı.
1916-1922 arası tarihimizin en önemli olaylarına şahitlik eden Ali Şamil, 1955 yılının ramazanı boyunca kıraathanesinde toplanan insanlara anılarını anlatır. Genci, yaşlısı herkes bu küçük adamın başından geçenleri can kulağıyla dinler. Ali Şamil hikâyesini tamamladığında yaşadıkları hem gönüllere hem de hafızalara kazınır. Turgut Yasalar, Ali Şamil Büyük Taarruzun Küçük Tanığı’nda, yakın tarihimize damga vuran olayları, Kurtuluş Savaşı kahramanı küçük dev adam Ali Şamil’in gözünden ustalıkla anlatıyor…
“Rivayet muhtelifti.
Hakkında herkes bir şeyler anlatırdı. Yok efendim, Atatürk’le rakı bile içmişmiş. Yok efendim, Sultan Vahdettin’i iyi tanırmış, hatta sarayında yaşamışmış. Yok efendim, Büyük Taarruz’da Yunan Başkomutanını o esir almışmış. Vay efendim, Enver Paşa’nın has adamıymış!
Dedik ya, rivayet muhtelifti.
Hakkında herkesin hemfikir olduğu hususlar da vardı. Mesela tavla ustasıydı. Bileğini bükmek herkese nasip olmazdı. Onu seyretmek bile bir ayrıcalıktı.
Boyu bir on olduğundan kıraathanesinde özel yapım sandalyesinin üstünde oturur, sigara üstüne sigara yakardı. Günde tam beş paket.
Kıraathanesinin bir köşesini kitaplarına ve plaklarına ayırmıştı.
Her gün birden fazla gazete okur, bazı kupürleri keser, dosyalar, saklardı.
Pek şık giyinirdi. Denilirdi ki, bütün kıyafetleri, ayakkabıları Almanya’dan gelirmiş. Almanya ne münasebet? E, zamanında Alman subaylarla, iş adamlarıyla az teşrikimesaisi olmamış.
İzmir Kahramanlar mahallesinin en sevilen, sayılan kişisiydi.
Hakkında anlatılanları pek merak ediyordu mahalleli. Hele de gençler.
Onlardan biri bir gün, birkaç arkadaşını arkasına alarak sordu:
“Şamil Amca, sen gerçekten Atatürk’ü tanıdın mı?”
“Elbette,” dedi Ali Şamil “tanıdım.”
“Ne zaman?”
“1922’de. Büyük Taarruzdan aylar önce.”
“Nerede?”
“Ankara’da.”
Arkadakilerden biri başını uzatarak, “Vahdettin’i de tanımışsın,” dedi.
“Evet, tanıdım.”
İlk soruyu soran, “Şamil Amca, her gün gelsek, bize şu hikayelerini anlatır mısın?” dedi yalvarırcasına.
Ali Şamil sigarasından derin bir nefes çekti, “Olur, bakarız,” dedi.
Gençlerde bir hareketlenme oldu.
“Ne zaman?”
Ali Şamil düşündü, sigarasının dumanını savurdu.
“Önümüz ramazan. Akşamları teraviden sonra gelin, anlatayım.”
Ali Şamil’in Ramazan boyu hayatını anlatacağı dilden dile yayıldı.
1955 yılının 24 Nisan’ı Ramazanın ilk günüydü
Akşam teravih kılındıktan sonra kıraathane dolmaya başladı. Ali Şamil’in evi kıraathanenin üstündeydi. Aşağı indi, hiç beklemediği bir kalabalıkla karşılaştı.
Kimse ne tavla, ne kağıt oynuyordu. Hepsi Ali Şamil’i dinlemeye gelmişlerdi.
Ali Şamil kitaplığının önündeki yüksek sandalyesine oturdu, bir sigara yaktı.
“Hoş geldiniz arkadaşlar. Üç beş kişi beklerken bakıyorum bütün mahalle buradasınız. İyi öyleyse, nereden başlayalım?”
“En başından başla Şamil Amca,” diye seslendi arkalardan biri.
Ali Şamil düşündü, çenesini sıvazladı, sigarasından bir nefes çekti, “Peki o zaman,” dedi ve başladı anlatmaya...
Ali Şamil’in kıraathanesi ramazan boyu doldu taştı. O anlattı, yaşlısı genci can kulağıyla dinledi.”
Vira Haber
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.