1. HABERLER

  2. DENİZ KÜLTÜRÜ

  3. Alanında en büyük üç koleksiyondan biri!
Alanında en büyük üç koleksiyondan biri!

Alanında en büyük üç koleksiyondan biri!

Mardin Grup bünyesinde yer alan Mardin Denizcilik, Mardin Enerji ve Mardin Gemi İkmal ve Donatım Hizmetleri Yönetim Kurulu Başkanı Nalan Bozdoğan’ı çok değerli koleksiyonlara ev sahipliği yapan müze konseptinde düzenlenmiş ofislerinde ziyaret ettik.

A+A-

Mardin Grup’un Tuzla’daki ofisi, denizaltı torpiline yön veren cihazdan, indikatörler tarafından ölçülen diyagramların hesaplayıcılarına kadar, her biri sanat eseri estetiğine sahip tarihi makinelere ev sahipliği yapıyor. Gemi eskileriyle dolu, eski Haliç tersanesine ait bir tuğlayı bile görebileceğiniz bu müze-ofis, gemicilik endüstrisinin gelişimine tanık olabileceğiniz bir zaman tüneli gibi.

 

Nalan Bozdoğan’ın oluşturduğu denizcilik koleksiyonunun, sanayi yarışındaki üç ülke (ABD, İngiltere ve Almanya) tarafından 1800 ve 1900’lü yıllarda üretilen test cihazlarını kapsayan bölümü ise oldukça dikkat çekici. Zira buharlı gemi makinelerinin performanslarını ölçen bu test cihazları koleksiyonu dünyada bu alanda oluşturulmuş en büyük üç koleksiyondan biri. Çünkü içinde, sanayi devriminin başladığı ve geliştiği iki yüzyıl boyunca üretilmiş her seriden test cihazının en az bir örneğini görebiliyorsunuz. Denizcilik endüstrisinin gelişimine ışık tutan bu kapsamlı koleksiyonunun yanı sıra, ofis malzemeleri ve saat endüstrisi alanlarında da koleksiyonlar oluşturan Nalan Bozdoğan’la antikalar üzerine sohbet ediyoruz.

 

Bir nesnenin antika olabilmesi için ne gibi özelliklere sahip olması gerekir? 
“Antiquität”, “antiquite”, “antique”, “antika”… Antika her dilde; eski zamanlardan kalma, maddi değeri yüksek ve nadir bulunan eşya olarak tanımlanıyor… Osmanlı, antika yerine “giranbaha tuhaf tefarik” yani, pahası ağır, az bulunur, hoşa giden mümtaz eşya diyormuş… Ama benim için antikanın tanımı çok başka. O, yaşamış, yaşlanmış, çağın gerisinde bir yerlerde kalsa da bugün sahip olduğumuz modernliğinin temeli olan ve işte tam da bu yüzden tüm maddi – manevi değerleri fazlasıyla hak etmiş eşyadır…

 

Antikanın bu güne kattığı değer nedir?
Çoğunlukla antikanın sadece ait olduğu dönem hakkında bilgi verdiği düşünülür. Oysa 100 – 200 yıl öncesini tanımak için sakladığımız bu eşyaların en önemli görevi, geleceğe projeksiyon yapması ve medeniyette nerelere ulaşacağımızın müjdesini
verebiliyor olmasıdır...

 

Manevi açıdan onlarla birlikte yaşamak size neler htiriyor?
Onları duygusal bağlar kurabileceğimiz birer bilge olarak algılıyorum. İş yoğunluğu içerisinde geçen, mantıksal zekamı kullanmaktan yorulduğum günlerin sonunda duygusal zekamı harekete geçiriyorlar. O eşyalardan birine dokunarak, kendi hayal dünyamda yarattığım, o eşyanın başka bedenler ile paylaştığı sevinçlere, hüzünlere yolculuk yapıyor ve zihnimi dinlendiriyorum. Aslında antikaların ruhu besleyen eşyalardan başka bir şey olamadığını düşünüyorum. Mesela, eskime süreci boyunca birçok insanın duygusuna vakıf olmuş 200 yıllık bir piyanonun tuşlarına dokunduğunuzda, tuşlar sizi kendi zaman boyutuna taşıyor. Htirdiği duygular zihninizdeki beyaz perdeye yansıyınca hayal gücünüz makarayı çeviriyor ve geçmişin loş ışığında senaryosu o anda yazılmış bir film izlemeye başlıyorsunuz.

 

Peki bize bu periskopun hikayesini anlatabilir misiniz?
Basit bir çalışma prensibi olan periskop, prizmalar sayesinde görüş sağlayan optik bir düzenektir. İki yansıtıcı ayna kullanılarak görüş alanı oluşturulabilen periskop öncelikli olarak denizaltılarda kullanılır ve suyun üzerindeki cisimlerin belirlenmesi sağlar. Periskoplarda uzunca bir boru bulunur ve bu boru deniz yüzeyine kadar yükselir. Deniz yüzeyinden gelen ışınlar, periskopta bulunan kiriş aynası tarafından 90 derecelik açıyla kırılır ve bu ışınların periskop borusu aracılığıyla aşağıya inmesi sağlanır. Periskopun alt tarafında bir ayna daha bulunur ve 90 derecelik açılarla kırılarak aşağıya doğru inen ışınlar, burada diğer ayna tarafından tekrar 90 derecelik açılarla kırılır ve bu sayede göze iletilir. Böylece deniz yüzeyinin görüntüsü oluşmuş olur. Deniz araçları denildiğinde akla ilk gelen; arkasında beyaz köpükler bırakarak süzülen gemiler, motorlu ya da yelkenli teknelerdir… Oysa denizin altında günlerce, haftalarca savunma görevi yapan denizaltı gemileri unutmamak gerekir. Güvertesi, miyarı, kırlangıcı olmayan gemilerdir onlar ve ne yazık ki onların ufuklarında haftalarca güneş doğup batmaz, burunlarında yunuslar yarışmaz. Yalnızca mavi ile yeşilin birleştiği gümüş çizgiyi görebilecekleri bu minicik pencereleri yani periskopları vardır. Çoğumuzun belki de hiç görmediği bu cihaz denizaltı gemi çalışanları için güneş ve ay ile kurdukları tek bağdır. Kısacası periskop denizaltı gemilerin hem güvertesi, hem miyarı, hem de kırlangıcıdır.

 

Her bir makineyi böyle güzel anlatırsanız bu röportaj bitmez. Teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. Vira Dergisi’ne başarılar dilerim...

Bu haber toplam 3547 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.