1. HABERLER

  2. SEKTÖRDEN

  3. Ada Ezgi Başer: "Şansımı Kendim Yarattım"
Ada Ezgi Başer: "Şansımı Kendim Yarattım"

Ada Ezgi Başer: "Şansımı Kendim Yarattım"

Zorlu bir mücadelenin ardından şimdi denizcilik sektöründe çok önemli bir firmada görev yapan Kaptan Ada Ezgi Başer kaptanlık yolculuğunu, yaşadığı zor günleri ve başarısının sırrını Deniz Ticareti Dergisi’ne anlattı.

A+A-

Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği eğitimi aldınız, zor bir bölüm. Bu bölümü tercih ederken hayalleriniz nelerdi? Neden kaptan olmak istediniz?

Bölümü tercih edişim tamamen bilinçliydi ve çocukluk hayaliydi. Ailemle gittiğim bir tatilde bindiğimiz feribotta beyaz üniformalı kadın bir denizciyi görüp kaptan olmayı istemiştim ilkokul çağımda. Rütbesi neydi bilmiyorum ancak çok güzel bir zabitti ve beyaz üniformalar inanılmaz yakışmıştı. Çok etkiledi beni. Ben de büyüyünce öyle olmak istedim. Odamdaki tüm objeler, dekorlar, desenler deniz temalıydı. Denize ve denizciliğe dair bir sempati vardı içimde. Aslında ailemizde hiç denizci yok. Tamamen çocukluk hayallerimi takip ettim. Ancak biraz daha aklımın erdiği, yetişkin olup, üniversite tercih zamanına geldiğimde hayallerim sürekli dinamik olan bir meslek olması nedeniyle kaptanlıktaydı. Kendimi aylarca, yıllarca, aynı saatlerde, aynı insanlarla, aynı losyonda çalışırken düşünemedim hareketli yapımdan dolayı. Bu nedenle denizcilik bana cazip geldi. Sonuçta istediğim şartları sağlıyordu. Ancak esasında o hareketliliğin içinde dışarıdaki kara hayatından bile daha fazla bir düzen varmış, bunu ilk stajımda öğrenmiş oldum. Yapıma ve karakterime kaptanlığın çok uygun olduğunu düşünerek başladım. Tabii ben hiç bir zaman o feribottaki kadın gibi beyaz üniformalarımı gemide giyemedim. Çünkü hep tankerlerde çalıştım. Beyaz üniformalar yerine, beyaz kirlenmiş tulumlarım vardı, ama keyifli bir süreçti ve iyi ki seçmişim dediğim bir bölümdü. Şimdilerde ise tam tersi oturmuş ve düzenli bir hayat daha çekici geliyor.

Erkek egemen bir sektörde çalışmak, hele sizin yaptığınız işi yapmak kolay olmasa gerek. Hem okulda, hem denizdeki iş hayatınızda yaşadığınız zorluklar nelerdi?

Kadınların öldürüldüğü, kadın olmanın başlı başına zaten zor olduğu bir ülkede, her meslek dalında kadınların çok ciddi psikolojik baskılara maruz kaldığını düşünüyorum ve çevremden de duyuyorum. Maalesef kadınlar bunları yeteri kadar dile getirmediği için üstü örtülü kalıyor. Aslında kadına yönelik şiddetin başka bir boyutu da var. O da büyük şirketlerde bile yüksek pozisyonlarda kadın görmüyor olmamız, görüyorsak da o kadınların şirket sahibinin ailesinden olması. Kadınlara hak ettiğinden veya yapabileceğinden çok daha basit alt görevler veriliyor. Yaptığımız iş zor değil, maalesef karşılaştığımız insanlar bu işi zorlaştırıyor. İstanbul Üniversitesi mezunuyum. Okul hayatımda çok ciddi bir zorlukla karşılaşmadım. Ancak staj ve sektörde çalışmaya başladığımda maalesef ben de bir takım sınavlardan geçtim. Örnek verecek olursam, Türkiye’nin benim öğrenci olduğum dönemlerde en büyüklerinden birisi diyebileceğimiz, gemi sayısı bildiğim kadarıyla 50-60’lara belki daha fazlasına ulaşmış bir denizcilik şirketine staj başvurusuna gittiğimde bana; ”Biz kadın çalıştırıyoruz ama sırf kadın çalıştırıyoruz diyebilmek için çalıştırıyoruz. Kadın dostu bir firma gibi görünmeye çalışıyoruz ancak esasında değiliz, evet kendi reklamımızı yapmak için bir kaç kadın aldık ancak işin doğrusu bunu destekleyen bir firma değiliz ve daha fazla kadın almayı düşünmüyoruz” denildi ve ”Ne yapacaksın gemide, git zengin koca bul” diyerek beni oradan uğurladılar.  Yani denizcilik olsun olmasın bu çok korkunç bir tablo ve ”21. yüzyılda hala bu kadınlar ne yaşıyor denizde” sorusunun çok net bir özeti. Bir kısa stajımda geminin ikinci kaptanı ”Ben senin çok sosyal ve girişken birisi olduğunu biliyorum, ancak gemide sadece işini yapıp kamarana gidiyorsun, yalnız kalma, eğer canın sıkılırsa gel benim kamarama benimle dertleş, iki bira açar içeriz, saat kaç olursa olsun hiç önemli değil, gerekiyorsa uykumdan uyandır” dedi. İyi niyetli gibi başlıyor ama saat kaç olursa olsun gel, beni uykumdan uyandır ne demek olabilir, ne kadar iyi niyetli olabilir? Bana bu konuşmaya vermiş olduğum olumsuz yanıttan dolayı o gemideki hayatım zehir oldu. Hatta stajımı yarıda bırakıp, gemiden ilk limanda indim. Sonrasında şirkete hakkımda olumsuz değerlendirme yapıldığını öğrendim ve bu konuşmayı personel müdürüyle paylaştım. Şirket bu diyalogu bilmesine rağmen o kişi hala şirkette çalışıyor mesela.

img-4582.JPG

Başka örnekleyebileceğiniz olaylar oldu mu?

Bir diğerinde gemiye çok keyifli gittim. Çünkü firmanın genel müdürü giderken; “Burayı evin-yuvan bil, bir mobbingle karşılaşırsan mutlaka bana söyle, çünkü ben kendi çalışanlarımı biliyorum ve yapmazlar diyemiyorum. Ben mobbingin, psikolojik baskının ne demek olduğunu çok iyi bilirim, kızımdan biliyorum, kızım da çok sıkıntılar yaşıyor bu konuda” dedi. İnanılmaz bir destekti benim için o güne dek kimseden duymadığım bir şeydi. Çok mutlu gittim gemiye o destekle. Gemide öyle şeyler yaşadım ki canıma kast ediyorlardı adeta. Dedim ki; “Keşke mobbing uygulasalardı”. Hasta olduğum bir dönem 40 derece ateşle ve ilaç kullanırken (kullandığım ilaçlar da uyku ve sersemlik yapıyor) emniyet kemeri olmadan serbest düşmeli filikanın tepesinde çalıştım. Talep etmeme rağmen yapacağın iş yarım saat zaten diye verilmedi, ambarlara indirildim, 20 tane erkeğin olduğu gemide 8 kat yukarı köprü üstüne damacanayla su taşıdım, ağır fırtınalı havada kimseyi güverteye çıkartmazken bir tek beni çıkardılar ve o havada saatlerce çalıştırdılar. Telsiz dahi açmadılar bir şey olsa sesleneceğim kimse yoktu etrafta ve daha niceleri... Gerekiyorsa balıkçının üstüne çıkacaksın, ezeceksin ama yine de benim dediğim işi o anda yapacaksın diyen insanlarla karşılaştım. Bu şirketin hali hazırda geçmiş tarihte İtalya açıklarında bir gemisi balıkçının üstüne çıkmış ve bu konuda dili yanmış. Hatta bu hadise medyaya yansımış. Öyle bir gemi kaptanımız vardı ki; bırakın beni, kendi annesine, eşine, kız kardeşine düşman… Öyle bir kadın karşıtlığı… Küfürler, hakaretler, iftiralar anlatamam. İşler artık iftira boyutuna ulaştığı, herkesin yaptığı tüm hatalar benim üstüme yıkıldığı, daha kötüsü sırf bana bağırıp çağırmak hatta küfürler etmek için senaryolar yazılıp, olmayan bir şeyden dolay hakaretlere uğradığım için ben bir süre sonra her şeyi kaydetmek durumunda kaldım. Böyle bir ihtiyaç hissettim ve tüm bunları kendisinin de söylediği üzere genel müdüre anlattım. Aldığım cevap şuydu: “Gemi kaptanı şikayet edilmez sen kaptanı mı şikayet ediyorsun.” Yani anlayacağınız her şey yolunda giderken herkes iyi yönetici, ancak bir sorun yaşandığı anda herkes üç maymunu oynuyor. Bu arada edilen şikayet boş bir şikayet değil. Hakaretleri, iftiraları da bir kenara bırakırsak; geminin seferini selametini etkileyen şeyler. Bu durumda bile bana bağırıp çağırıp, beni ağlatarak şirketten gönderdiler. Kişilerle yaşanan sorunları firmalarla özdeşleştirmek istemiyorum, ancak firmaların kimliğini oluşturan unsurlardan birisi de içerisinde istihdam ettiği insanlar. En acısı bizler bu insanlara bir takım platformlarda kadın çalışanı destekleyen, gemisinde en çok kadın çalıştıran firmalar diye ödüller, plaketler veriyoruz, bu insanları alkışlıyoruz. O mobbing uygulayan kişiye hangi görevde, hangi rütbede olursa olsun gerekli cezayı verebilecek, gerekirse şirketten çıkartabilecek bir firma yok. Bu anlamda çalışan sivil toplum kuruluşları kesinlikle çok iyi yapıyor, teşvik yoluyla çalışan kadın sayısı arttırılmaya çalışılıyor. Çok takdir ettiğim bir çalışma. Ancak içinde çok kontrast bir durumu da barındırıyor kadın çalıştırıyor diye firmalar ödül alıyor? Hiç erkek çalıştırdığı için ödül alan firma yok. Henüz daha o aşamadayız. Daha ancak sayı aşamasındayız. Önce çalışan kadın sayısı arttırılacak sonrasında da sivil toplum kuruluşları sağlanan çalışma şartları, nitelik üzerinden bu çalışmaları yürütecektir diye düşünüyorum. Yani anlayacağınız durum içler acısı. Maalesef bunlar temizlenmedikçe sağlıklı bir sistemden bahsetmemiz mümkün değil.

VLCC tankerlerinde çalışmak da farklı standartlara sahip olmayı gerektiriyor. Biraz bu gemilerdeki iş hayatının zorluklarından da bahseder misiniz?

VLCC tankerler kesinlikle farklı bir donanıma sahip olmayı gerektiriyor. Bunun üstüne benim çalışmış olduğum İsveçli Stena Bulk firması da itibar sahibi, büyük, dünyaca tanınır, çalışanına değer veren bir firma. Bunun avantajlı yani şu ki, zaten o gemilerde çalışan ekip seçilmiş özel bir ekip olduğu için insan faktöründen kaynaklanan hatalar daha az oluyor. Sadece bilgi olarak değil, psikolojik olarak da çeşitli testlerden geçirilip hem insan ilişkilerinde, hem de farklı milletlerle uyum seviyeleri ölçülüyor. Ancak operasyonel anlamda zorlukları hayli fazla. Bu gemiler çok ciddi denetimlere giriyor, bir de bu gemiler tüm şirketlerin göz bebeği olduğu için dış bir denetim olmasa bile şirket bu konuda iç denetimleri çok sıkı tutuyor ve bu denetimlere her daim hazır olmalısınız. Birçok geminin korktuğu port state, bayrak denetimi, klas denetimi gibi denetimler sizin için en kolay olan denetimler haline geliyor. Sizin zaten her gününüz denetim havasında geçtiği için bir süre sonra siz kendi kendinizin denetmeni oluyorsunuz. Üstüne bir de kendi hatanızı aramaya başlıyorsunuz. Ama bu düzenin kolaylıkları da var, her iş günü gününe ve usulüne uygun yapıldığı için işlerin eksik olma ya da birikme durumu olmuyor, zaten öyle bir lüksünüz de yok. Hal böyle olunca eğer kendinizden yeterince eminseniz denetimler öncesi birçok şeye geriye dönük olarak bakmanıza, kontrol etmenize gerek kalmıyor. Tabii ki ekipman kısmı daha farklı, keza son dakikaya kadar çalışan bir şeyin denetim esnasında bir anda çalışmadığı birçok kişinin başına gelmiştir. Bunun dışında manevra olarak zor. Özellikle yüklü haldeyken dart derinliği 24-25 metrelerde olduğu hem açık denizde, hem yanaşma-kalkma manevraları çok zorlayıcı oluyor. Bu draftından dolayı her bölgede seyir yapamıyor. Mesela benim çalıştığım gemiyi tam yolda giderken açık denizde test amaçlı makineyi stopa çektiğimizde gemi 17 mil sonra duruyordu. Bu rakam o geminin hata kaldırmaz bir gemi olduğunu gösteriyor zaten. Gemi balastlıyken pruvamızdaki kör nokta mesafesi yine başka bir problemimiz. Hiç bir liman görmemesi çoğunlukla STS yapması, genel olarak çalıştıkları bölgeler arasında korsanlık faaliyetlerinin hala yaşandığı Batı Afrika olması da diğer sayabileceğimiz genel zorlukları. Ancak tüm bu zorluklar beraberinde bir kolaylığı da getiriyor. Firma birçok yedek parçayı gemide hazır halde fazlasıyla stok olarak tutuyor. Son dakika sürprizleriyle karşılaşmıyorsunuz, çalıştığınız insanlar özel seçilmiş insanlar. Hepsi işinde çok bilgili, vizyon sahibi dünya vatandaşı diyebileceğimiz insanlar. En azından benim çalıştığım firmada öyleydi. O anlamda çalışma koşulları daha kolaylaşıyor.

Bir kadın zabiti gemide bekleyen en önemli üç sorun nedir? Tabii avantajlı yanları varsa onu da duymak isteriz…

Ben açıkçası kadın zabit olmak konusunda çok şanslıydım, daha doğrusu şansımı kendim yarattım. Ben Stena’da çok keyifli ve severek çalıştım. İskandinav ülkeleri zaten insan hakları konusunda dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alıyor. Bu nedenle bu konuda söylediklerim ne kadar objektif olur ya da geneli yansıtır bilemiyorum. Ancak kendi deneyimlerimden yola çıkarak önceki sorunuzda fazlasıyla örneklemiş olduğum mobbing konusu bu 3 sorunun başında gelir. Buna ek olarak kadın çalışanın sürekli kendini ispatlamaya çalışması ve önyargıları yıkma çabası var. Maalesef bir diğer sorun olarak erkeğin, bu kendini ispatlama çabasından faydalanarak kendi işlerini kadınların üstüne kaba tabirle yıkmaları sayılabilir. Burada bahsettiğim konu işlerin yoğun olduğu bir dönemde zabitlerin kendi aralarında iş paylaşımı, yardımlaşması değil. O çok normal, olağan ve olması gereken bir durum. Burada tam olarak bahsettiğim oradaki psikolojik zayıflıktan faydalanarak kadını manipüle etme. Çünkü kadın kendisinin hali hazırda bir sürü işi varken, keyfi olarak verilen o işi yapmıyorum dediği zaman bunun üstlere, şirkete ne şekilde deklare edileceğini, kestiremiyor ve bundan doğacak sonuçlardan korkuyor. Bir şikâyet mekanizması olmadığı için günün sonunda 2-3 kişinin yaptığı işi tek başına yaparken kendini bulabiliyor. Avantajlı yanları da ebetteki var… Birincisi kadınlar psikolojik olarak erkeklerden daha güçlü ve denizde çalışmak için gereken şey sanıldığı gibi fiziksel güç değil, psikolojik güç. Bir diğeri de kadın ve erkeğin dişil ve eril enerjileri anatomik olarak gerek doğadaki diğer canlılarda, gerek insanda birbirinden çok farklı. Eril enerji biraz daha savaşmak, avlanmak gibi tezahür ederken, dişil enerji daha çok sevgi, şefkat, annelik gibi şekillerde yer edinmiş kendine. Bunun modern insana nasıl yansıdığına gelecek olursak, bir durum karşısında erkek onu çözmek için içindeki savaşçı eril enerjiyle direk tartışmaya veya savunmaya yönelerek, her hangi bir durumu sorun haline getiriyor. Kadın içindeki dişil enerji sevgi şefkat enerjisi konuşmalarında daha yapıcı bir üslup kullanması karşıdaki kişiyle daha rahat iletişim kurarak olası sorunların önüne geçiyor. Burada karşıdaki kişi, gemilere dışarıdan gelen gümrük acente, loading masterlar, denetimciler, pilotlar vs. olarak sıralanabilir.

ekran-goruntusu-18.jpg

Türkiye’de denizcilik eğitimi nasıl sizce? Yabancı dil konusunda zabitlerimiz yeterli mi?

Türkiye’deki denizcilik eğitimi göreceli olarak iyi ve kötü... Gemide yaptığımız işe kıyasla okullarda verilen bilgi, teorik ve pratik eğitim çok yetersiz. Öğrenciler her şeyi stajda öğreniyor. Ama realitede gemiler bir eğitim kurumu değil, öğrenmenin olacağı yer değil. Gemiler, ancak öğrenilen bilginin pekiştirileceği, pratik yapılacağı bir yer olabilir. Ama maalesef mekanizma bu şekilde islemiyor. Bir diğer husus akademisyen bulma problemi, çünkü denizcilik okullarının sayısı çok kontrolsüzce arttı. Ancak gördüğüm kadarıyla da birçok ülkeye kıyasla çok daha iyi durumdayız. Yabancı dil maalesef sadece denizciliğin değil ülkemizin genel olarak kanayan yarası. Çünkü yabancı dil eğitiminde sadece dil bilgisine ağırlık verilip, konuşma ve dinleme pratikleri yapılmıyor. Konuşmadan bir insanın yabancı dil öğrenmesi sürücü koltuğuna oturmadan araba kullanmayı öğrenmeye benziyor. Ancak bu yabancı dil eğitimi de üniversitede bir yılda hazırlık sınıfında verilecek bir eğitim değil veya ehliyet sınavlarına yabancı dil sınavı zorunluluğu koyularak çözülecek bir sorun değil. Yabancı dil küçük yaslardan itibaren günlük hayatin bir parçası haline gelerek öğretilmeli. O yaşına kadar İngilizceyi öğrenememiş birisine tek bir sınavla İngilizce öğretilemez. Zabitlerimizin yabancı dili çok yetersiz… Bırakın akademik İngilizceyi günlük basit konuşmaları dahi yapamıyorlar, kendilerini ifade edemiyorlar. İngilizce dışında, ikinci üçüncü dil hususunu saymıyorum bile.

Şu anda karada çalışıyorsunuz? Dubai’de bunker traderlik yapıyorsunuz, kara hayatına nasıl geçtiniz? Şu anda yaptığınız iş ve çalışma şartlarınız nasıl?

Evet, şu anda karada çalışıyorum. Dan-Bunkering`in Dubai ofisinde bunker traderlik yapıyorum. Kara hayatına geçişim biraz aşamalı oldu. VLCC tankerlerde çalışırken çalıştığım tipteki gemiler filodan ayrıldı. Öyle olunca beni MR dediğimiz medium range beyaz product taşıyan tankerlere göndermek istediler. O döneme kadar sadece ham petrol kökenli olduğum için bunu değiştirmek istemedim. Zaten rütbe olarak da değiştirmem için geç bir zamandı. Sadece Ro-Ro ve konteyner gemilerinde yaptığım stajlar hariç başka gemi tipinde hiç çalışmamıştım. Bunun üstüne iki kontrat Türkiye’de çalıştım. Bu her iki kontratta da yaşadığım zorluklar beni kara hayatına itti. O güne kadar hep bir şeyleri zorlarken, olmayan şeyleri bile oldururken o an artık karaya geçmenin zamanının geldiğini düşündüm. Çünkü olması gereken şeyler veya bizler için hayırlı olan şeyler diyeyim hep evrenin akışıyla beraber çok rahatlıkla tıkır tıkır ilerlerken, olmaması gereken şeylerde hep engellerle karşılaşıyoruz. Ben de bu süreçte önüme çıkan yeni yolları fırsat olarak görüp değerlendirmek istedim. Dünyada da hep böyledir zaten değişimler, yenilikler, reformlar hep bir depremin ardından gerçekleşir. Çünkü insan doğası gereği yolunda giden şeyleri değiştirmeye eğilimli değil. Konfor alanımızdan dışarı çıkmaya hepimiz korkuyoruz. Ancak olumsuz anlamda yaşanan şeyler karsısında bir değişim dönüşüm arayışına giriyoruz. Ben de böyle düşünerek karaya geçmeye karar verdim. Yaşanan talihsizlikler beni yeni bir arayışa itti. Tanker kökenli olduğum için yine bu sektörden çok uzaklaşmak istemedim. Aradığım şey yine yakıtla, petrolle bağlantılı olsun istedim. Bu süreçte yollarımız Dan-Bunkering ile kesişti. Tamamen her şey karşılıklı örtüşünce çok hızlı bir şekilde Dubai’ye geçtim. Şu an çalışma şartlarımdan memnunum. Yönetimimiz Danimarkalı ve bu yönetim şekliyle de karşılıklı huzurlu bir çalışma ortamı yakaladık. Bunun dışında firmamızın kadına yaklaşımı çok eşit, dünya üzerindeki diğer ofislerimizde farklı departmanlarda kadın yöneticilerimiz mevcut. Firma sahibimizin iki kızı var ve jenerasyon değişimi süreci başlamış durumda. Yani firmamız ilerde kızları tarafından yönetilecek ve bu da bize cinsiyet eşitliği anlamında pozitif bir mesaj veriyor. Eğitimlere ve mentorluğa çok önem veriliyor, yine kadın erkek ayırt etmeksizin eşit bir şekilde genellikle Danimarka’da olmak üzere farklı lokasyonlarda eğitimlere katılıyoruz. Tabii bunlar Covid nedeniyle şimdilik online devam ediyor. Tüm bunlardan dolayı gayet keyifli ve mutlu çalışıyorum.

Biraz bunker sektöründen bahsedelim… 2020’de bunker sektörü nasıl bir seyir izledi? 2021 için öngörüleriniz neler?

Öncelikle 2020 yeni yakıta geçiş ve yeni sülfür oranıyla tanışmamızla başladı. Bunun harika bir başlangıç yapmış olan yakıt sektörü üzerinde genel olarak olumlu bir etkisi oldu. Yeni yakıtlara geçiş başarılı oldu denilebilir ve gördüğüm kadarıyla armatör kısmının büyük çoğunluğu da bu geçişi iyi yönetti. 2020 senesine dönüp baktığımızda salgının hepimiz üzerinde yarattığı etkiden bahsetmemek kaçınılmaz ve birçok yerde hala devam ediyor. Denizcilik faaliyetlerindeki büyük düşüş ve petrol fiyatlarının çok keskin bir şekilde dibe vurmasıyla birlikte sene başlarında gördüğümüz karantinaların, sokağa çıkma yasaklarının sonuçları ebetteki işimizi de etkiledi. Maalesef yakıt fiyatlarındaki düşüş navlun piyasasıyla paralele yakın gidiyor. Takip ettiğim ve çalıştığım firmalardan duyduğum kadarıyla navlun düşüşündeki oran, yakıt düşüşündeki orandan daha fazla olduğu için armatör kısmı da yakıt fiyatlarındaki bu düşüşten olumsuz etkileniyor. Önümüzdeki yılı öngörmek zor ama Orta Doğu Bölgesi’nde son birkaç aydır taleplerde hafif bir artış gördük. Bu artış trendinin devam etmesini umuyoruz ve önümüzdeki altı ay boyunca petrolün 65 dolar bandını aşmasıyla birlikte de 2021 için optimisttik olabiliriz. Değinmemiz gereken bir diğer önemli nokta ise petrol fiyatlarındaki potansiyel artışın sahneyi tekrardan değiştireceğidir. Çünkü yeterli finansı sağlamak, kredi temin etmek ve bankalardan genişletilmiş destek almak zaten birçok şirket için büyük engel teşkil ediyor. Bu nedenle birçok armatör ve operatör firma için doğru bir partner ile çalışmak çok önemli. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus armatörün ya da operatörün ihtiyaç duydukları hizmeti ve gereksinimleri sağlamaya devam edebilecek finansal olarak güçlü bir firma seçmeleri.

Avrupalı insanlarla çalıştınız, onların kadınların bu işi yapmalarına bakış açısı ile Türklerin bakış açısını karşılaştırırsak ne söylemek istersiniz?

Gemi için konuşacak olursak Avrupalılarla çalıştığım dönemde yaptığım işten başka hiçbir şeyimle ilgilenmediler.  Türklerle çalışırken maalesef yaptığım iş dışında her şeyimle ilgilendiler. Muhtemelen Avrupalılarla sorun yasayan bir sürü hemcinsim olmuştur ama dediğim gibi ben bu konuda çok şanslıydım. Herkes çok takdir ediyordu yaptığım işi ve cesaretimi. Çünkü ilk stajımıza 17-18 yaşlarında gidiyoruz. Bu bile başlı başına büyük bir cesaret örneği ve güçlü psikoloji göstergesi. Ofis olarak karşılaştırdığımda ise, burada her hangi bir cinsiyet ayrımı yok. Bu konular hiç bir zaman gündemimizde dahi olmadı, hiç konuşma gereği hissetmiyoruz. Birçok yönetici pozisyonunda kadın çalışan mevcut, ama Türkiye’de ofiste profesyonel olarak hiç çalışmadım. Öğrencilik dönemimde işi öğrenmek için maaş talep etmeden haftada birkaç gün boş günlerim olduğunda çalıştığım ofisler oldu, ancak o seviyeden objektif bir değerlendirme yapabileceğimi sanmıyorum.

Sektörde kadınlara daha fazla mobbing uygulandığını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle evet! Çünkü kadınlar bu konuda daha kolay lokma. Kadın haklı dahi olsa “kadın olmasa bu sorun yaşanmazdı” gibi sığ bir bakış açısıyla işten çıkartılabiliyor, çok kolay harcanıyor. Birçok kadın işini kaybetmemek için sesini çıkartamıyor. Üstüne üstlük kadın yaşanan hadisenin şirkete daha farklı lanse ettirileceğinden korkuyor ve erkekler bunu çok iyi analiz etmişler. Yani biliyorlar ki, kadın onu şikâyet dahi etse karşı taraf hiç bir yaptırımla karşılaşmayacak, tam tersi inkar ederek aksini söyleyerek, kadını haklıyken haksız duruma düşürecek (çünkü şirketlerimizde bu zemin var) o nedenle çok daha kolay mobbing uygulayabiliyorlar. Fiziki güç faktörü de burada önemli diye düşünüyorum. Gemilerde çok fazla fiziki kavgalar duyduk yumruk yumruğa. Çok üzülerek söylüyorum ki, şimdiye kadar hiç bir sebep yokken bir sürü talihsizce öldürülen, katledilen çok değerli denizcilerimiz oldu. Günlük hayatımızda bile insanlar trafikte yol vermedi kavgası yüzünden birbirini öldürüyor. Bu tarz hadiselerin başrolünde çok büyük çoğunlukla erkekler var. Ama ben hiç eline bıçağı satırı alıp gemiye dehşet saçan bir kadın ya da her hangi birisini denize atan bir kadın duymadım şimdiye dek. Bu bile bir erkeğin erkeğe ya da kadının erkeğe mobbing uygulaması için çok caydırıcı bir faktör.

Bu mesleği yapmak isteyen gençlere tavsiyeniz ne olur?

Öncelikle gençlerin kendilerini çok iyi tanıması, ne istediğini, neyi istemediğini, neyi yapabildiğini, neyi yapamayacağını çok iyi analiz etmesi gerekiyor. Sonrasında kendi değerlerini bilmeleri gerekiyor. Zaten her şey buradan başlıyor. Böylece bir firmanın profiline bakarak orada çalışıp çalışamayacağını çok kolaylıkla anlayabilirler. Mümkün olduğunca kendi profiline uygun olmayan bir firmada işe girip zaman kaybetmemeleri önemli bir faktör. Çünkü gerçekten o firmaya uygun olabilecek, orada başarılı verimli olabilecek, uzun vadeli çalışabilecek birisinin belki önüne geçiyorlar. Mümkün olduğunca diyorum çünkü diğer yandan ekonomik kaygıları da anlayabiliyorum. Çalıştıkları firmada hep iyi örnek olmaya gayret etmelerini önerebilirim, çünkü bu bir sonraki neslin de önünü açıyor veya tam tersi kötü örnekler koca bir gruba mal olabiliyor. Bunu firmaların, o okuldan mezunları işe almayı kesmesi, Türk istihdam etmemesi veya kadın çalıştırmaması gibi örnekleyebilirim. Bu nedenle bencilliği bırakıp, biraz daha işverene ve bütüne karsı empati yaparak ilerlemek ilgili herkes için faydalı olacaktır. Gençlerde çok fazla maddi hırs var ve hepsi en kolay en hızlı şekilde zengin olma hayali kuruyor. Bunu yapmak için birçok platform var, ama denizcilik sektöründe böyle bir durum söz konusu değil. Bu işveren açısından çok büyük bir kaygı çünkü gençler maaşlar arasında minör bir fark dahi olsa çalıştığı firmayı bırakabiliyorlar. Bu durum kadınlarda daha da kötü... Muhtemelen bu söylediğimi bir erkek söylese cinsiyetçi derdiniz, ama ben bir kadın olarak söyleyeceğim. Ben hiç zengin bir kadınla evlendiği için işini bırakan kariyerine son veren bir erkekle karşılaşmadım. Ama tam tersi için binlerce örnek mevcut maalesef. Bu, işverenin kadın istihdam ederken en büyük kaygılarından biri… Çok kişisel olduğu için fazla bir şey söylemek istemiyorum, ama kariyerlerine özel yaşamlarındaki şartları ne olursa olsun odaklanmak hayat boyu avantajlarına olacaktır özellikle kız öğrencilerimizin. Bir diğeri talihsiz bir hadise yaşadıklarında bunu dile getirmekten korkuyorlar. Bu korku ayağına zincir bağlanmış fil misali kimseye faydası olmayan bir korku. Tam tersi tüm bu sorunları yaratan kişi ya da kurumlar korkmalı. Olmadık sebepler yüzünden işlerinden oluyorlar dahası bir sonraki gideceği firmaya da olumsuz referans oldukları için iş bulmaları daha da zorlaşıyor. O nedenle ciddi sorunlar yaşıyorlarsa, gemiden indiklerinde hukuki olarak haklarını aramak üzere her türlü kanıt niteliğindeki veriyi toplamaları ve gerektiğinde haklarını hukuki yollardan aramalarını tavsiye ederim. Sonuncusu ve en önemlisi mutlu oldukları yerde çalışmaları… Çünkü bir tek mutlu olduğumuz yerde pozitif ve verimli olabiliyoruz, çalıştığımız yere faydalı olabiliyoruz. Her sabah işine lanet ederek giden birisinin çalıştığı firmaya günde 20 saat dahi çalışsa bir şey katabileceğine inanmıyorum.

Son olarak dilek ve temennilerinizi paylaşır mısınız?

Bu soruya Sayın Yaşar Canca Ağabeyimizin yapmış olduğu model örneklemesi ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun çalışması ile başlamak istiyorum. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 senesinde yaptıkları çalışmaya göre Türkiye’de çalışanların yüzde 85’i mutsuz. Mutsuzluğun Türkiye ekonomisine yıllık maliyeti ise 60 milyar TL. Sayın Canca ise; bir mühendisin üniversiteden mezun olana kadar devlete maliyetini çıkarmış. Ana sınıfının, ilköğretimin, üniversitenin maliyeti üstüne eğitimci maliyeti, eğitim alt yapısı maliyeti hesaplandığında 18 senelik öğrencilik boyunca 600,000 USD gibi bir rakam çıkıyor. Mezun olan mühendislerin yalnızca 1/3’ü iyi bir mühendis olabiliyor. Kabaca iyi bir mühendisin maliyeti 1,8 milyon dolar da diyebiliriz. Bu iyi mühendisler de daha iyi çalışma şartlarından ve aradaki belki 3000 dolarlık maaş farkı yüzünden beyin göçüyle yurt dışında çalışmaya başlıyor. Bu maliyet kadın denizcilerde daha da fazla çünkü belki 100 mezundan ancak bir tanesi verimli olmaya başladıkları ikinci kaptanlığa ya da kaptanlığa gelebiliyor. Büyük resme baktığımızda çok korkutucu bir tablo bu... Biz ülkemizde bir kişiye 1,8 milyon dolar yatırım yapıyoruz ve o kişiden faydalanamıyoruz. Ancak başka bir ülke aylık 3000 dolar fazla maaşla, 10 yıl çalıştığını hesap edersek 360,000 dolarlık bir farkla o kişiden faydalanabiliyor. Yani biz 1.8 milyon dolara yetiştiriyoruz onlar sıfır masrafla hazır yetişmişini ve yetişmişin de en iyilerini alıyorlar. Bu konuda biraz da insanlar beyin göçüne zorlanıyor, çünkü çalışma ortamları çok huzursuz ve beklenilen maaş/performans oranı çok düşük.. Bu çok büyük bir ekonomik başarısızlık örneği… Emek israfı. Ülkece böyle büyük maliyetlerle yetiştirdiğimiz bu insanların değerini bilmeliyiz. İnsanlar için huzurlu çalışma ortamları yaratarak, bilgisinin, emeğinin karşılığı maaşları vererek bu insanları ülkede tutmalıyız. Ancak bu şekilde kalkınabiliriz. Bu nedenle hem Deniz Ticaret Odası’nın, hem Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızın, hem diğer sivil toplum kuruluşlarının ve işverenlerimizin gerekli çalışmaları yapmalarını ve nitelikli insanlar için kadın erkek ayırt etmeksizin uygun zemini hazırlamalarını temenni ediyorum. Diliyorum bu ülkenin nitelikli gençleri daha fazla beyin göçüne zorlanmaz.

Vira Haber

 

Bu haber toplam 10683 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.